Sonbahar: Garip Bir Son

Sonbaharın kendine özgü bir ilüzyonu var.

Etrafı rengarenk yapıp, ufku ateşe verip, bizleri güzelliğin doruğuna ulaştırır. En azından biz öyle zannederiz. Aslında bu, dünyanın en yavaş ve en zarif cenaze törenidir.

Ağaçlar çiçek açmıyor, yapraklar parlamıyor. Yavaş yavaş, solup yok oluyorlar. Tıpkı insanlar gibi. Bizim hüznümüzün aksine, göz alıcı bir şekilde gösteriyor kendini ölüm.

Belki de, bu yüzden romantikleştiriyoruz, güzü. Şairler, bu yüzden kalemlerini eline alıp, renklerin harmonisini satırlara aktarırken; fotoğrafçılar o turuncu ışığın peşine düşüyor. Biz de, çayımızı, kahvemizi alıp; bu gösteriye kadeh kaldırıyoruz.

O estetiğin altında yatan acımasız gerçeği unutuyoruz. Unutmak istiyoruz. Modern yaşamın getirisi bu. Sanki hiç yok olmayacakmışız gibi, yaşıyor; tek gerçeği hatırlatan her şeyden de kaçıyoruz. Ama hiçbir şey kalıcı değil, her şey soluyor, her şey göçüp gidiyor. En renkli gülümsemeler, tatlı yüzler, güzel anılar. Hepsi sessizce, uzaklaşıyor, maske düşüyor ve dünyanın en doğal, en sıradan olayı kendini gösteriyor. Geriye ise, çaresizlikle daha da ağırlaşan bir yük kalıyor. Şaşkın, üzgün ve anlamsız…

Ağaçlar direnmez bizim gibi. Yaprakları göçer gider. Yaşamını taşıyan, her şeyi tek tek bırakır. Toprak, hepsini sessizce yutar. Biz buna dönüşüm desek de, aslında bir teslimiyettir bu. O yaprak, geri dönmez. Aynı kırmızılık, aynı ışık, aynı an… Hiçbiri tekrar gelmez.

Bahar dalları yeniden giydirse de, aktörler bu sefer farklı. Artık o dalları süsleyen yapraklar, yabancıdır. Onlar da, kendi rollerini oynar, ortama ayak uydurur ve vakti gelince de, hiç yaşanmamış gibi yok olur.

Bizler de, böyleyiz aslında. Sürekli bir anlam arıyoruz. Sincabın, karıncanın aksine sonlarımızı ‘bilgelik’ diye süslemeye çalışıyoruz. Yorgunluğumuza olgunluk diyip, çöküşümüze bir zarafet kazandırıyoruz. Aslında zaman geçtikçe, içimizden parçaları da, yavaş yavaş bırakıyoruz. Kimi yanımız sararıyor ve göze hoş geliyor, kimi yanımız ise, bakılacak durumda değil. Hepsinden önemlisi, attığımız hiçbir adımın geri dönüşü yok. Tıpkı, kaybettiğimiz yanlarımız gibi, kaybettiklerimizin, kaybedeceklerimizin de, geriye dönüşü yok.

Ne o gülümsemeler, ne o dualar, ne de komik bulduğumuz o anlar, ne de eski biz.

Hayat aslında çözünür. Tıpkı çayın içindeki şeker gibi. Yavaş yavaş erir, dağılır ve yok olur. Geriye dönmez. Döndüğünü sandığımız şeyler de, o ağacın yaprakları gibi eskisi değil, yenisidir. Belki daha kırılgan, daha yabancı, daha savunmasız. Ayaklarımızın altında ezilen yapraklar gibi, sadece sesini ve tozunu bırakarak, yok olmuştur eskisi.

Yine de, sonbahar zalim bir sezon değil. Aksine son derece dürüst. Bize sonların da güzel olabileceğini gösterir. Kalıcılık bir masalken, yaşananların değerini fısıldar. Sonun, an meselesi olduğunu da, gösterir. Ölüm sandığımız gibi uzak değil.

Aslında sonbaharı biraz da, bizimle alay eden, korkusuz ve utanması olmayan bir karakter olarak da, düşünüyorum. Tutunma çabamızla, anlam arayışımızla dalga geçen bir tip. Düşen her yaprakta, kahkahalara boğuluyor. Ölümü, olağan dışı saymamıza, bitişleri başlangıç zannetmemize, gereksiz romantizmimize gülüyor. Aslında kendi kendimize söylediğimiz yalana, nasıl inandığımıza bakarak gülüyor.

Aramızdan ayrılanların anısına…

,

Comments

One response to “Sonbahar: Garip Bir Son”

  1. kittyfamous5f9fb32d95 Avatar
    kittyfamous5f9fb32d95

    Çok güzel bir yazı olmuş. Etkilendim.

    Liked by 1 person

Leave a comment