Kendini Nasıl Tanırsın: Varoluş ve Benlik

Kendimizi tanıma serüveninin %90’ınını tamamladıktan sonra geldiğimiz nokta varoluş ve benlik. Eğer gerçekten kendiniz üzerine düşünmüş ve hayatınızdaki sorunları çözmek için çabaladıysanız, varoluşsal bunalıma değil; varoluşsan özgüvene ulaşmış olacaksınız.

Bugünün sorularını uzun uzun yazmak yerine kısaca özet geçeceğim. Varoluşun sizin için anlamı, hayatınıza etkisi, maneviyatın önemli, hayatınıza yansıması, manevi düşüncelerinizi etkileyen inanışlar/ideolojiler ve bunlara yaklaşımız, farklı bakış açılarınıza yaklaşımlarınız; bugünün konusu. Bunlarla ilgili kendinize onlarca soru sorabilirsiniz.

Ben kişisel olarak; insanın ayrı bir ruhu olduğunu düşünmüyorum. Daha çok zihnimizin yaratığı bir benliği kişileştiriyor ve açıklayamadığımız noktalarda tanrılaştırıyoruz bence. Kısacası küçük bir ilüzyon.

Hayat dediğimiz ise (bana göre) tesadüfler evreninde fiziksel olarka varoluş ve yok oluştan ibaret. O nedenle, günlük telaşlarlara fazla anlam yüklemek anlamsız geliyor. Sonunda olacak şey aynı. Yok olup gitmek.

Evet, unutulmama ihtimalimiz var. Binlerce yıl hatırlanmak mümkün ama sonunda olacak olan yine aynı. Her gezegen gibi burası da yok olacak. Unutulacak, belki de hiç hatırlanmadı ya da var olmadı.

Bu hayat anlamsız, her şeyden vazgeçin demek değil. Aksine, sadece bir kere var olduğunuz, farklı gerçekliklerde çok kere var olmayı umduğunuz hayata daha çok sarılın. Kendimizi tanıma amacımız da, bu. Elimizdeki malzemeden en iyisini çıkarmak. Viktor Frankl’ın kitabında hayatı bir filme benzetiyordu. Başta ne olduğunu anlamıyorsunuz ama filmin sonuna geldiğinizde, yaşadıklarınız anlamlanıyor. Bence de, böyle.


Varoluş nedir, bilinç nedir binlerce yıldır, milyonlarca insanın aklını kurcamalamış, kimisini çıldırtmış, sokakta çığlık atarak çıplak şekilde koşma isteği uyandırmış bir soru. Bunu şu an burada cevaplamamız mümkün değil ama kısaca felsefi bakış açılarına göz atabiliriz:

  1. Ontolojik Perspektif: Varoluşun kendi doğasına odaklanır. Martin Heidegger ve Jean-Paul Sartre gibi filozoflar, varoluş ve anlamı hakkında düşünüp durmuşlar. “Dünya içinde olma” kavramını vurgularlar daha çok, bu da birey ile çevresi arasındaki bağlantıyı ifade eder.
  2. Kozmolojik Perspektif: Bu bakış açısı evrenin kökenleri ve temel doğası ile ilgilenir. Büyük Patlama teorisi, zamanın doğası ve kozmosta hükmeden temel kuvvetler gibi soruları ele alır. Ateistlere selam.
  3. Epistemolojik Perspektif: Bu perspektif, nasıl bildiğimizi ve varlığı nasıl anladığımızı ilgilendirir. Bilgi, algı ve bilincimizin dış dünya ile nasıl etkileşime girdiği doğasına iner.
  4. Etik Perspektif: Varlık genellikle etik ve ahlak sorularıyla ilişkilendirilir. Albert Camus ve Søren Kierkegaard gibi düşünürler, görünüşte kayıtsız bir evrende yaşamanın etik sonuçlarını incelediler.

Biraz da varoluşsal bunalımdan bahsedersek, aslında bugün kendimize soracağımız sorunlarla ilgili. Varoluşsal kriz, bireyin yaşamının, amacının ve varoluşunun temel yönlerine derin ve yoğun bir sorgulama yaşadığı psikolojik bir olgudur. Genellikle belirsizlik, kaygı ve anlamsızlık hissiyle karakterizedir. Ama biz kendimizi bilen, sınırlarını tanımlamış insanlar olarak, dimdik ayaktayız :p

Olası sorular:

  • Hayatımın amacı nedir?
  • Neden buradayım?
  • Varoluşun anlamı nedir?
  • Daha yüksek bir güç veya kozmik bir düzen var mı?
  • Gerçekliğin doğası nedir?

Varoluşsal krizler büyük yaşam olayları, kişisel zorluklar veya hatta felsefi düşünme tarafından tetiklenebilir. Bunlar içe dönüklüğü, öz arayışını ve daha derin anlam ve anlayış arayışını içerebilir. Bir varoluşsal kriz rahatsız edici olabilirken, aynı zamanda kişisel büyüme, özkeşif ve değerlerin ve hedeflerin yeniden değerlendirilmesi için bir katalizör olarak hizmet edebilir.

Varlık Hakkında Derin Düşünceler ve Perspektifler:

  1. Absürdizm: Bu felsefe, Albert Camus tarafından popülerleştirilen, anlam arayışımızla evrenin görünür anlamsızlığı arasındaki içsel çatışmanın bir absürtlük hissi yarattığını öne sürer. Camus, hayatın içsel anlamının eksik olabileceğini, ancak eylemlerimiz ve etkileşimlerimiz aracılığıyla anlam bulabileceğimizi önerdi.
  2. Pantheism: Bu perspektif, evrenin ve onun içindeki her şeyin kutsal ve birbirine bağlı olduğunu öne sürer. Tüm canlı varlıklar ile kozmos arasında ruhsal bir birlik vurgulanır.
  3. Nihilizm: Nihilizm, hayatın içsel anlamının eksik olduğunu ve tüm değerlerin temelsiz olduğunu savunur. Sıkça karamsar bir bakış açısı olarak tasvir edilse de, bazı nihilizm biçimleri bireyleri kendi öznel anlam ve amacını yaratmaya teşvik edebilir.
  4. Holism: Bu perspektif, her şeyin birbirine bağlı olduğunu vurgular. Evrenin parçalarının toplamından daha fazlası olduğunu ve her şeyin birbirine bağımlı olduğunu ileri sürer.
  5. Transandantalizm: Transandantalistler, insanların ve doğanın içsel iyiliğine inanırlar, sezgi, ruhsallık ve maddenin ötesindeki daha derin gerçekleri aramanın önemini vurgularlar.

Sonuç olarak, vardığımız nokta kendi benliğimizin ve etrafımızda olan biteni anlamdırma çabası. Varoluşsal kriz, bu çabanın içinde kaybolmak olarak tanımlanabilir ama sonucunda kişisel gelişim, öz farkındalık ve daha anlamlı bir yaşam potansiyeli sağlayabilir.

Kendimizi tanımaktaki amacımız da, bu potansiyeli ortaya çıkarmak; sorularla boğulmak yerine, kendi yolumuzu aydınlatmak. Bence bu anlamda, farklı perspektifleri araştırmak; farklı ideolojileri öğrenmek, ön yargısız şekilde kendi inancımızın aksi hakkında da bilgilenmek ve kendimize en uygun hayat felsefesini belirlemek önemli.

Sormaktan, sorgulamaktan korkmayın!

,

Comments

Leave a comment