Yaş ilerledikçe, zamanın değerini de daha çok anlıyor insan. Zamanı biriktiremiyorsun, geri alamıyorsun, satın alamıyorsun.
Zamanın değerini anladıkça da, kendi hayatıma zaman zaman ne kadar seyirci kaldığımı farkettim. Sanki her geçen sene daha da seyirci kalınıyor eper farkında olamıyorsan. Tüm içerikler, teknoloji, günlük alışkanlıklar sanki zamanı öldürmeye ve bizleri pasifleştirmeye yönelik. Magazin haberleri, dedikodular, sosyal medya tartışmaları, futbol gibi hiçbir katkı sağlamayan içeriklerle heba oluyoruz. Daha kötüsü bu sadece zamanımızı değil zihnimizi de tüketiyor. Beyin sınırlı bir kaynak. Beynimizi çöple doldurduğumuzda, önemli işlevlere, düşünmeye, yaratıcı olmaya da yer kalmıyor.
Her gereksiz bilgi, bir tarayıcıda açık kalan sekmeler gibi zihin kapasitemizi yavaşlatıyor. Odağımızı bölüyor ve zihnimizi yoruyor. Günn sonunda, hiçbir şey yapmadan yorgun hissediyoruz. Çöp desem de, bu tip bir iletişime de ihtiyacı oluyor insanın. Önemli olan bunu ciddiye almamak ve hayatın odağı haline getirmemek.
Geçenlerde arkadaşlarla yüzmeye gittiğimde, durduk yere instagram açtıklarını gördüm. Davranışları son derece anlamsız ve komikti ama aslında herkesin yaptığı olağan bir davranıştı. İnstagramı açtılar ve aşağı yukarı kaydırdılar, boş boş ekrana baktılar. Sanki önemli bir işi bitirmişcesine bir surat ifadesiyle tekrar muhabbete döndüler.
Benzer şeyi netflix de tetikliyor. Sonsuz izleme kültürü. Kafamı boşaltayım diye bir bölüme başlıyorsun, devamı geliyor. Saatler geçiyorö ama zihinde bir iz kalmıyor. İçeriklerin çoğu düşünmeye değil, eğlenmeye ve oyalamaya odaklı. Tamamen tüketim üzerine. Zaten dizilerin, karakterlerin birbirine bu kadar benzemeye başlaması da bu yüzden.
Artık hayatımızda yeni bir kişi daha var. LLM. Yani chat gpt gibi yapay zekalar. Hayatımızı o kadar kolaylaştırıyor ki, sırf bu nedenden dolayı kısa zamanda günlük hayatın bir parçası oldu. Hatta çoğu düşünmeden ücretli üyelik aldı. Bir yandan hayatımızı kolaylaştıran bu teknoloji diğer yandan düşünme beceremizi de elimizden alıyor. Şaka değil. IQ’muzu düşürüyor. Çünkü birçok nöronu kullanmıyoruz. Bizim yerimize ChatGPT yapıyor. Öğrencinin ödevini yapıyor, arkadaşınla muhabbette aklına gelmeyen konuyu sanki yıllardır uzmanıymışsın gibi anlatmana destek oluyor, kitap özeti yazıyor, öneride bulunuyor, analizler yapıyor, kararlar veriyor, kod yazıyor, şablonlar çıkarıyor, düzenli hatırlatmalar veriyor, işini bile yapıyor. Hatta sana teseeli veriyor, seni sürekli onaylayıp, iyi hissettiriyor.
Geçen bir araştırma okudum. LLM’ler test edildiğini bile anlıyormuş ve yanlış cevaplar veriyormuş bilerek. Bunun sadece tüm insanların davranış patternlerinden kaynaklandığını düşünmüyorum, aynı zamanda akışın içindeki yönlendirmenin de bir ürünü. Yani iki türlü. Düşünmediğimiz ve hıza alıştığımız için ister istemez aynı patternlere(şablonlara) oturuyoruz. Yapay zeka da, buradan onu test ettiğinizi, sorunuzun onun kapasitesini zorlamak amaçlı olduğunu anlıyor ve sizinle oynuyor. İşin ilginci mevcut yapay zekanın zekayla alakası yok. Güçlü bir istatistik aracı sadece. Gerçekten ortaya zeka çıktığında, sebep sonuç ilişkisi kurduğunda, hiç haberi olmayan problemler üzerinde çözüm üretmeye başladığında, bize bin sene fark atacak.
Bu araştırmada daha acınası bulduğum nokta ise, insan zekasının ne zayıf olduğu ve nüfusun çoğunun 3–5 inanç ve 300–500 kelime ile hayatını devam ettirmesi. En ilkel yapay zeka bile çoğumuzun işinin, düşünme gücünün, yaratıcılığının önüne geçebiliyor.
Konumuza dönerseki pasif yaşama adına bir şey de, oyunlar. Çocukken çok oynadım ve o zamana acıyorum. Bu arada birçok faydasını da gördüm. Yine çoğunlukla pasif kalıyorsun. Anlık ödüller üzerine kurulu olduğu için hormonal dengesizlik ve uzun vadeli tatminsizlik yaratıyor. Gerçeklikten uzaklaştırıyor. Bağımlılık yapıyor ve zihinsel eforun çoğu boşa harcanıyor. Tekrar eden kalıplar içinde zamanı tüketiyorsun. Bir de yeni nesil gibi videolar izliyor, tartışmalar dinliyorsan, hayatının büyük bir bölümünü çalıyor.
Sosyal medyadan zaten arkadaş örneğinde bahsetmiştim. Sonsuz bilgi girdabı. Gerçekten öğrendiğin hiçbir şey yok. Çoğu şey birbirine benziyor. Herhangi bir yaratıcılık ve farklılık yok. Tamamen ilgi çekme üzerine. Düşünsel olarak donuklaştırıyor. Sürekli karşılaştırma yüzünden tatminsizlik yaratıyor. Birbirine benzeyen figürler, güzellik ve estetik algısını yok ediyor. Aşırı uyarılma yüzünden odak falan kalmıyor. Sonra bende de, Dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu var ya da otizim spektrumum yüksek diyorsun ama aslında alakası yok. Olan şey donuk beyin ve kendini pasifliğe kaptırman. Dikkat süren 3 saniyelere düştüğü için, hiçbir şey yapamaz oluyorsun.
Sosyal medyanın nasıl bir hastalık olduğuna askerde şahit olmuştum. Teelefonları elinden alınan bireyler, ilk günler iyice depresifleşmişti, sonraki günler agresifleşmişti. Alışmaları ve kabullenmeleri, normale dönmeleri 2 hafta almıştı. Telefonsuz hiçbir şey yapamıyorlardı normale dönene kadar. Vücutları da, telefon tutarmışçasına istemsiz hareket ediyordu.
O zamanlar şunu tartışıyorduk bir arkadaşla. Başkalarının hayatı bizi neden bu adar ilgilendiriyor? Bizde bu kültürel olarak da var. Belki de, o yüzden en yoğun sosyal medya kullanıcıları bizim gibi ülkelerde. Kendi hayatları yok ve başkalarının hayatlarıyla meşgul oluyorlar. Avrupada, gün içinde en az yürüyen ülke bizmişiz mesela. Acı değil mi? Kendi hayatımıza seyirci kalıyoruz.
Zihin de tıpkı bir kas gibi çalışıyor. Nörobilim açısından bakarsak, aslında bir kas. Her düşüncemizde nöronlar birbiriyle haberleşerek, kendilerine etkin bir yol oluşturuyor. O yollar kullanıldıkça güçleniyor ve birbirine kenetleniyor. Dolayısıyla yıllardır sahip olduğumuz alışkanlıkları yani o kenetlenen hücreleri ve sinir yapısını açmak daha da zor. Bu yapıyı, boş bilgiyle oluşturduysanız, zihnin kapasitenizin bir kısmını aslında çöpe attığınız anlamına geliyor.
Kullanmadığınız kısımlar ise zayıf kalıyor. Zihinsel dayanıklılığı ve odaklanma becerisi düşün oluyor. Bunun sonucu olarak da, karar verme yetisi zayıflıyor, yaratıcılık köreliyor, problem çözme becerisi azalıyor, IQ potansiyeli boşa gidiyor.
Çözüm ne?
Çözüm aslında denge. Pasif kalmak yerine gerçekten hayatını yaşama.
- İzleme süresini sınırlamak: Sadece belirli saatlerde ve belirli içerikler izlenebilir örnek olarak. Çöp içerikler ve ana akım içerikler yerine zihninizi çalıştıracak hafif içerikler olabilir.
- Yapay zekayı araç olarak kullanmak: Yapay zekayı sadece soru cevap için değil, fikirlerinizi netleştirmek için, beyin fırtınası için, farklı perspektifler almak için de kullanabilirsiniz. Bir şeyin çözümü ne diye sormak yerine, alternatif ne olabilir, senin çözümünde eksik olan şey ne olabilir diye sormak gibi
- Oyunları ödül gibi görmek: Gerçek yaşam hedefleri oyunlaştıralabilir. Bunun için spor uygulamaları, VR gözlükler ideal. Hem oyun hisis veriyor hem de aktif olmanızı, hedefinize ulaşmanızı da sağlıyor.
- Sosyal medyaya mola: Başkalarının hayatı sizi o kadar ilgilendiriyorsa, sosyal medyayı da günde 30 dk ile sınırlandırın. Sadece bilgi almak için kullanın mesela.
- Üretici olmak: En önemlisi bu. Yazı yazmak, çizmek, kitap okumak, analiz etmek, izlenilen dizilerin gelecek bölümünü yazmak, heykel yapmak. beste yapmak.. Yapılabilecek o kadar çok şey var ki. En çöp üretim bile tükettiğiniz, kaliteli bulduğunuz içerikten daha değerli.
Alışkanlıklar Karakteri Şekillendirir
Hayatımızdaki küçük alışkanlıklar, bizleri farklı bireylere dönüştürüyor. Kendimize yaptığımız yatırım donanımlı ve kontrolü elinde tutan bireylere; tersi ise zihinsel olarka tembel bireylere. Bunun ispatı için son 10 yılda alışkanlıklarınızın ne kadar değiştiğine bakın. Bunun farkına varamıyorsanız, bugün yaptığınız şeyleri ne zamandır yapıyorsunuz, neden yapıyorsunuz diye bakın. Normal dediğiniz şeyler gerçekten normal mi?
Netflix, oyunlar, sosyal medya ve yapay zeka kesinlikle zararlı değiller. Eğer yanlış kullanılmıyorlarsa. Bilinçsizce kullanılıyor ve sizi girdabına çektiyse, hayatınızın kontrolünü elinizden alır.
Yine basit bir örnek. Bir aile düşünün işten yorgun argın geliyorlar. Çok tembel oldukları için dışarıdan yemek siparişi veriyorlar. Çocuğun ödevine bakıyorlar ama yapay zekadan destek alıp, çocuğa sadece açıklama yaptırıyorlar. Sonra da oturup netflix izliyorlar. İzlerken, odakları o kadar kötü ki, bir yandan da instagramı kurcalıyorlar. Bir çift görüyorlar. Bu çift oldukça sporcu, sık sık geziyor. Farklı organizasyonlara üyeler. Gönüllü aktiviteler yapıyorlar. Takip ettikleri bir hobileri var ve aynı zamanda çocuklarına da vakit ayırabiliyorlar.Bu çifti görüp, iç geçiriyor diğeri. ‘Nasıl her şeye vakit bulabiliyorlar?’ diye düşünüyor. Cevap basit. Kolaya kaçmıyorlar. Tembelleştiren zevklerin kölesi olmuyorlar.
Pasif tüketim çağında fark yaratanlar, bilinçli olarak düşünmeyi sürdürenlerdir. Hep de böyle olacak.


Leave a comment