Coğrafi keşiflerle, dünya tamamen değişti. Yeni ticaret yolları açıldı. O yolları kullanmak için gereken araçlar, hızlıca gelişti. Tabii ki, bu sebeple birçok savaş da, çıktı. Ciddi bir silahlanma yarışı başladı. Bu silahlanma yarışı, en son atom bombasıyla başbaşka bir noktaya erişti. Fiziki güç olmaktan öte, psikolojik üstünlük aracına dönüştü.
Hem insanlık hem de doğa için ikinci dönüm noktası ise endüstri devrimi oldu. Endüstri devrimi sayesinde, farklı lokasyonlar arası mesafeler kısaldı. İnsanoğlu hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde kaynak tüketmeye, bu kaynaklardan yenilikler çıkarmaya başladı. Dünya birbirine daha hızlı bağlandı. Bu gelişimi takip edemeyen, büyük imparatorluklar çöktü. Devamında ise, iş büyük bir endüstriyelleşme yarışına dönüştü.
Endüstriyelleşme, bir yandan insan refahını artırırken, diğer yandan insanı yok eden bir araca dönüştü. İnsanoğlunun değerlerinden, inançlarına her şeyi etkiledi. Tabii ki doğayı da. Bugün halen daha bu yarış devam ediyor. Gelişmiş ülkeler, sonsuz gelişim mümkün olmadığı için, kısmen duraklama dönemine girdi. İlgi ve alakalarını endüstriyelleşme sırasında yok sayılan, unutulan sosyal konulara çevirdiler. Sistemin devamlılığı ve sürdürülebilirliğine odaklandılar. Diğer ülkeler ise, onların yaşadığı aç gözlülük dönemine yeni eriştiler ve sonsuz gelişim fikriyle amansız bir yarış içindeler. Yanlış zamanda ulaştıkları bu seviye, beraberinde birçok politik krizi de yanında getiriyor. Bir yandan siz gelişirken iyidi, bize gelince mi çevre ve insan konu oldu derken, diğer yandan mecburi çevre ve sosyal politikalarla yapabileceklerinin minimumunu yapmaya çabalıyorlar. Bu konuda duyarlı olan ülkeler ise, iş dünyasını beslemediği için suçlanarak; siyasal çıkmazlara ve çatışmalara sürükleniyorlar.
Genel anlamda bakarsak, bu süreç içindeki teknolojilerin hepsini yıkıcı teknolojiler olarak ele alabiliriz. Çünkü herbiri bu gelişmişlik yarışının içinde gelişen, gelişmişlik yarışında sosyal, kültürel, çevresel, politik, psikolojik birçok değişime sebebiyet veren değişiklikler. Bugünkü konumuz ise, başlıktan da gördüğünüz gibi çevre, biyoçeşitlilik ve dünya.
Teknolojinin yıkıcılığı, birçok sorunu çözmemize yardımcı olurken, bir o kadar da yeni sorunlar yarattı. 21.yüzyıla geldiğimizde anladık ki, iş sadece gelişmekten ibaret değil. Bu gelişimin yanında, özümüzden de kopmamamız gerekiyor. Yani ekolojik dengeyi korumamız ve inovasyonu doğanın düşmanı değil, doğanın bir parçası olarak ele almamız, teknolojinin iklim değişimine, kültürel yok oluşa ve biyoçeşitliliğe verdiği zararı anlamamız şart.
1. Şeytan olarak teknoloji
Biraz mitolojileştirelim ve teknolojiyi şeytanlaştıralım ve teknolojinin hayatımızı, inceden inceden nasıl kötüleştirdiğine bakalım.
Kaynak Tüketimi: Geçen gün arkadaşla sohbet ederken, şunu söyledi. Elektrikli araç kullanmıyorsun. O zaman çevreye nasıl duyarlı olabilirsin ki? Her gün karbondioksit salıyorsun dünyaya.
Bu söylediğine pek karşı çıkamam ama elektrikli araç kullandığı için çevreci olduğunu zannetmesine takıldım. Kullandığımız telefondan, otomobile her şeyde lityum iyon piller kullanılıyor. Peki bu piller nereden geliyor?
Görmediğimiz diyarlardaki, madencilik için yok edilen ormanlardan. Bu ormanlar başka bir yazıda yazdığım amazonlar, dünyanın akciğerleri. Karbokdioksit salmayacağız diye, karbondioksidi emecek, iklimi düzenleyecek yapıyı yok ediyoruz buna çevrecilik diyoruz. Çözüm var mı? Aslında var ama tüm dünyanın bu konuda tek bir fikir olması lazım. Bir de zenginliğin üst sınırının olması.
Kirlilik ve İklim Etkisi: İşin bir yanı da, elektronik atıklar. Hiç eski bir pilin içindeki kimyasalı nasıl saldığını gördünüz mü? Peki ne kadar çöp ürettiğimizi? Hem aldığımız ürünler, hem o ürünleri getiren araçlar, hem de o ürünlerin paketleri benzer şekilde o ürünü temiz tutmak için aldıklarımız… Yani aldığımız her şey çöp.
Başka bir örnek de, veri merkezleri, serverlar, kripto para madenciliği için kullanılan altyapı. Birileri zengin olacak ya da oyun oynayacak diye inanılmaz bir enerji sarfediyoruz. Peki o enerjinin gerçek maliyeti ne sizce?
İklimi, iklime dayalı problemleri, tetiklediği hastalıkları, bu hastalıkları tedavi etmek için kullanılan enerjiyi, üretilen maddeleri, tüketilen kaynaklarıö üretilen atığı düşününce; maliyet kelimesini ne kadar yanlış anladığınızı göreceksiniz. 1 $ ‘a Çin’den gelen ürünün gerçek maliyeti belki 10 yıllık gelecek ve trilyon doları bulan bir süreç.
Endüstriyel Tarım ve Hayvancılık: Yeni tarım metotları, her ne kadar birçok şeyi daha etkili ve hızlı halletse de; hem toprak sağlığını etkiliyor, hem de topraktaki genetik çeşitliliği. Bunun sonucu olarak da, iklim şokları yaşıyoruz ama yine de eskiden olmuyor muydu diye sıyrılmak daha işimize geliyor. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, daha çok üretmeliyiz kafası yani eski kafa gelişmiyor bir türlü. Her kaynağın bir kapasitesinin olduğunun, bir sınırının olduğunun farkında değiliz. Güneşin bile.
2. Kurtarıcı Olarak Teknoloji
Yapay Zeka ve Büyük Veri(Big Data): Makina öğrenmesi her ne kadar hype olsa da ve şu an teknolojinin vahşi batısını yaşıyor olsak da; birçok alanda elimizi güçlendiriyor, bilgimizi ve farkındalığımızı artıyor. Bunlardan birisi de, vahşi hayat populasyonunun, göç rotalarının ve ormansızlaşmanın takibi. Zaten bu sayede bu yazıyı yazabilecek bilgiye erişebiliyoruz. Bu sayede bir şeylerin ters gittiğinin ve artık bunun göz ardı edilemeyeceğinin farkına varıyoruz. (Forest Monitoring, Land Use & Deforestation Trends | Global Forest Watch bu siteye göz atın. Güzel veriler var).
CRISPR ve Biyomühendislik: Genetik değişiklik ve modifikasyon her ne kadar tanrıcılık oynamak olsa da; birçok türün yok olmasını engelliyor; tekrar var olmasını sağlıyor. Bu sayede, biyoçeşitliliği de koruma şansı yakalıyoruz. (aslında biraz felsefi bir soru sorabiliriz. Genetiğini değiştirdiğimiz ürün, orjinal ürünün aynısı mı?)
Yenilenebilir Enerji: Dünyanın en güçlü adamı küresel ısınma yok, hastalıklar yalan diye dursun; alternatif enerji kaynaklarındaki artış; akıllı elektrik şebekelerinin kullanımı hem enerji ihtiyacımızı doğa dostu olarak karşılamamızı sağlıyor(üretim yine tersini yapsa da) hem de enerjiyi en optimal şekilde kullanmamızı. Belki de, akıllı şehirlere geçiş yapıldığında; evdeki sistem enerji israfını da büyük ölçüde önleyecek; kullanılmayan enerjiyi paylaşmayı, aktarmayı sağlayacak. Küreselleşmenin faydalarından bir tanesi de bu olabilir.
Drone ve IOT: Dronlar, ağaçsız ormanların görüntülenmesi hatta ağaçlandırılmaları için de kullanılıyor. Benzer şekilde İnternet Şeyleri (Internet of Things) sayesinde hava, su, toprak kalitesi gibi daha çok sensör verisine ulaşmak mümkün.
3. Sosyal ve Kültürel Değişim
Kültürel Değişiklikler: Teknoloji, kültürleri ve yaşam tarzlarını homojenleştiriyor. Her ne kadar teknoljinin vahşi batısını yaşarken, her şeyin aynılaştığını görsek de, farklı kültür ve gelenekler üzerindeki gölge de kalkıyor. Örneğin, dijital platformlar sayesinde tüm ülkelerin kendine özgü iyi filmleri olduğunu, iyi edebiyatlarının olduğunu ve benzer yaşam tarzlarının olduğunu görebiliyoruz.
Dollar Street — photos as data to kill country stereotypes bu websitesinde, Factfullness kitabında anlatılan konsept görselleştirilmiş. Hans Rosling, kültürden çok gelir seviyelerine odaklanıyor ve benzer gelir seviyelerinin dünyanın her yerinde benzer şekilde yaşadığını söylüyor.
Bu bence biraz kapitalizmin ve buna bağlı aynılaşmanın etkisi ama yine de ilginç. Özellikle; mülteci, orta doğulu, asyalı, avrupalı, amerikalı, göçmen vs. diye herkesi genellediğimiz ve kendi hayat tarzımızın en doğrusu olduğunu zannetiğimiz dönemde.
Ekonomik Yıkım: Marc Zuckerberg, bu sene içinde orta seviye yazılım mühendislerinin hepsini çıkaracağını söyledi. Yapay zeka yapıyor zaten dedi. Dünya ekonomik forumu da, yazılım işlerinin azalacağını belirtti. Muhtemelen, memurların çoğu gereksiz, çıkaralım gitsin diyecek.
Benzeri durum her sektör için geçerli. Endüstri devriminde makinalar, bu devirde ise bilgisayarlar işlerimizi elimizden alıyor, mülteciler ve göçmenler değil. Diğer yandan, bilgisayarlar sayesinde ve olası gerçek bir yapay zeka sayesinde yenilenebilir enerji ve yaşam alanında birçok iş de açılabilir.
İnsanoğlu özüne dönüp, makinaların kölesi olacak heralde. Dijitalleşme yine de büyük bir eşitsizlik yaratıyor. Bunun bir sebebi aşırı zenginleşme ve şirketlerin devletlerden daha güçlü konuma gelmesi. Diğer sebebi ise vahşi batı dediğim, teknoloji dünyasının tamamen bilinçsizlikten ibaret olması.
Büyük bir deney alanı teknoloji. Üretici, tüketici, denetleyici için de aynı. Herkes bir şeyler yapıyor ama ne kullanıcı ne kullandığının ve kendisine nasıl etki ettiğinin farkında ne de üretici.
Teknoloji eğitimi, bu çağın en önemli konusu olma yolunda ilerliyor. Bunun bir gerekliliği de, şu anki eğitim sistemlerinin, binlerce yıllık hantal sistemler olması ve endüstri devriminden sonra bir alanda özelleşme, sisteme eleman yetiştirme amacını gütmesi. Sistemin artık elemana ihtiyacı yok.
Etik Çelişkiler: Görüntüleme teknolojileri, özel veri ve bu verinin kullanılması konusunda büyük etik sorunlar barındırıyor. Benzer şekilde biyoteknoloji alanındaki gelişmeler de ‘tanrıcılık’ oynama konusunda. Bana kalırsa, tanrıcılığı zaten doğayı tahrip ederek oynuyoruz asırlardır.
Arama motoru önerisi: Ecosia — the search engine that plants trees
Tam çevreci olmasa da, elinden geleni yapmaya çalışıyorlar.
4. Biyoçeşitlilik neden önemli?
En basit olarak bunun nedeni, bizim de bu çeşitliliğin parçası olmamız ve hayatın özünün biyoçeşitlilik olması.
Doğa tek başına yılda 125 Trilyon dolar civarında bir ekosistem hizmeti sunuyormuş. Bunu nasıl hesapladılar bilmiyorum ama şu maddelerle açıklanabilir:
- Hayatta Kalma: Polenler(tozlaşma) gıda ürünlerinin %75’nin hayatta kalmasını ve üretilmesini sağlıyor.
- Sağlık: Modern ilaçların %50’si doğal ürünlerden elde ediliyor.
- Direnç: Çeşitliliğin fazla olduğu ekosistemler, ekstrem doğa olaylarına karşı daha dirençliler ve bu olayların olma sıklığını da azaltıyorlar.
Günümüzde ise, biyoçeşitlilik şu ana kadar olduğundan 1000 kat daha hızlı bir şekilde yok oluyor. David Attenborough: A Life on Our Planet (Gezegenimizde Yaşam) belgeselini izleyin netflixte. Bu olayı kendi hayatıyla, kendi şahit olduklarıyla çok güzel açıklamış. Geri dönülemez bir noktaya doğru ileriliyoruz ama halen daha umut var.
5. Biyoçeşitliliği Korumak: Politika, İnovasyon ve Kolektif Bilinç
Kolektif bilinç diyince, hemen solcu, wokecu diyip dışlıyorlar ama yine de bu kelimeyi kullanacağım. Çünkü kolektif bir bilinç geliştirmek ve dünyayı tek bir bütün olarak ele almak hiç olmadığı kadar önemli.
Uluslararası Anlaşmalar: Battle Star Galactica, Expanse dizilerindeki gibi güçlü bir Birleşmiş Milletler olsa; bu gibi kurumların yaptırım güçleri daha kuvvetli olsa birçok sorunun üstesinden gelinebilir. Paris anlaşması, Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik konferansı gibi kurumların yaptıkları, her politikanın üstünde olsa daha iyi olmaz mıydı?
(Mesela İsrail’in soykırımını durdurabilir, terör üreten ülkelerin elini kolunu bağlayabilir, zevk için avlanan hayvanların, kirletilen doğanın hesabını sorabilir.
Şimdi de, küreselci piç diyecekler. Bunu diyenler de, tüm dünyayı ele geçirmeye çalışan, birçok kültürü içinde barındıran imparatorluklarla övünen insanlar)
Şirket Yaptırımları: Yukarıda maliyetten bahsettik. Maliyet sadece malzeme, tasarım, üretim ve tedarikten ibaret değil. Ekonomik sistem, geri dönüşüm, sıfır atık üzerine kurulabilse; birçok çevre sorununun da önünü keser, yıkımın hızını yavaşlatabiliriz.
Ne yazık ki, şu anki sistemde şirketlere bu yaptırımları uygulayabilecek bir güç yok. Varsa yoksa veri gizliliği.
(Geri dönüşüme de bir parantez açmak lazım. Geri dönüşüm, otomatik olarak, çevre dostu değil. Geri dönüşüm için kullanılan kimyasalların hem çevreye hem üretenin sağlığına hem de o ürünleri kullanan insanların sağlığına negatif etkisi fazla. Geri dönüşüm olayının da, doğru ele alınması önemli ama daha da önemlisi mevcut alışkanlıklarımızın değişimi.)
Toplumun Gücü: Küresel biyoçeşitliliği korumaya çalışan yerli halkın sesini duyurmak da önemli. Maden yaptım oldu bitti, otel yaptım oldu bitti diyerek hiçbir yere varılmaz. Bunun tersi içinde doğru eğitim, düzgün bir demokrasi şart.
Etik Teknoloji Geliştirme: Ekolojik ve etik tasarımın öncelikli olması önemli. Aslında elimizde yeterince teknoloji var. Kullanıcı elektroniğini, çok büyük ölçüde doğada yok olabilecek şekilde tasarlamak ve üretmek mümkün. Etiğin, her türlü üretimde ilk düşünülmesi gereken şey olması gerekiyor. Şu an ise tam tersi. Etik sadece, şikayet gelirse düşünülüyor.
Sonuç: Dengeli bir süreç
İstersek; teknolojiyi, gelişimi, refahı çevreyle iç içe dengeli bir şekilde sağlayabiliriz. Sürdürülebilir yöntemler, sadece pazarlama anahtar kelimesi olarak kalmamalı.
Etik yapay zeka, güneş enerjisi, yeşil şehir tasarımları gibi bunları ön plana koyan politikalar ile biyoçeşitlilik korunabilir ya da yok olma hızı ciddi şekilde sınırlandırılabilir ancak bunun için ortak bir bilinç ve sorumluluk gerekli.
Gelişmekte olan ülkeler, gelişimi artık sınırsız üretim için kendi zamanları olarak görmemeli. Gelişmiş ülkeler de, çevre politikalarını diğerlerinin hızını kesmek için kullanmamalı. Tersine, daha çok ortak politikalar, daha çok mantıklı bürokrasi ile doğayı yok etmenin önüne geçilebilir.
Benzer şekilde şirketlerin, sosyal projeleri reklam aracı değil, kardan ve her şeyden önceki kaygıları olmalı. Politika da, hem çıkarı korumalı hem de, aç gözlülüğün önüne geçmeli. Benzeri bireyler için de geçerli.
Teknoloji, yapısı gereği yıkıcı ama yapısı gereği negatif yıkıcı değil. Olumlu ya da olumsuz olması tamamen bizim nasıl yaklaştığımıza bağlı. Hiç olmadığı kadar geçmişten haberdar, bugün konusunda bilgili ve gelecek konusunda öngörülüyüz. Doğal olarak, aldığımız kararların hem kendi hayatımızı hem de geleceği etkilediği her an düşünmeli. Zenginlik, cebimizdeki para değil, zenginlik içinde yaşadığımız doğanın kalitesi, doğanın çeşitliliği ve bize sunabildikleri.
Bize düşen ne? Bilgilenmek, eylemlerimizin etkisini düşünmek, politikayı desteklemek, girişimleri desteklemek, çöpü azaltmak, farklı seslere kulak vermek, duyurmak, duymak, öğretmek, bir araya gelmek ve beraber mücadele etmek.
Ekstralar
- IPBES, 1 Milyon türün risk altında olduğunu tahmin ediyor.
- 1990’dan beri 420 milyon hektarlık ormanlık alan tarım ve endüstriyel yayılma nedeniyle yok edilmiş. (Türkiye’nin 6 katı, 420 milyon futbol sahası kadar bir alan)
- WWF 2022 raporuna göre, omurgalı hayvan populasyonu 1969’a göre %69 azalmış. Bunların %47’si, iklim değişikliğine bağlı nedenlerle.(IPCC)
- 2001’den 2020’ye kadar sadece madencilik için 1.4 milyonluk orman yok edilmiş. (İstanbul’un 3 katı) Lityun, Nikel ve kobalt çıkarmak için.
- Dünyadaki kalori ihtiyacınının %18’ini karşılamak için üretilen hayvanları bedeli, küresel tarım alanlarının %77’i onları beslemek ve otlanmalarını sağlamak için kullanılması.
- Her yıl deniz ve okyanuslara 12 milyon ton plastik atık dökülüyormuş. (UNEP, 2023) (8 milyon araba ya da Türkiye’nin ürettiği buğdayın %60’ı ya da Türkiye’de üretilen tavukların 5 yıllık toplamı kadar)
- Amazon ormanlarındaki kuş populasyonu artan sıcaklıklar ve değişen beslenme kaynakları yüzünden %50 yok olmuş. (The Guardian)
- 2023’te yapılan bir araştırmaya göre plastik geri dönüşümü, yeni plastik üretmeye göre %22 daha fazla karbondioksit emisyonuna sebep oluyor. (Bunun anlamı o zaman dönüştürmeyelim değil, her şeyi bir bütün olarak düşünelim. )
- Bu süreçler yüksek ısı gerektirdiği için, mekanik geri dönüşüme göre 5–10 kat daha fazla enerji tüketimine neden oluyor(MIT Review — bu ve harvard’ın aylık dergisi baya iyi içerik sunuyor. Tavsiye ederim)
- Elektrikli araçlar için yapılan lityum çıkarma işlemi yüzünde güney amerikanın birçok bölgesinde su sorunu yaşanıyormuş. 1 ton lityum için 500 bin galon su tüketiliyormuş. Bu suyla 946 kişi 2.5 yıl boyunca su içebilir, bir kişi 518 yıl boyunca duşa alabilir, 315.417 kez sifonu çekebilir. 31.541 kez çamaşır yıkayabilir, olimpik yüzme havuzunun %76’sını doldurabilir, 12 bin aracı yıkayabilirsiniz.
- 1 EV luk bir batarya üretmek, içten yanmalı bir araca göre %74 daha fazla karbondioksit salınımına neden oluyormuş. Sebebi, madencilik ve mevcut pil teknolojisi. (ICCT, 2023). (pil üretmeye harcanan efor ve kaynak, altenatif süreçlere de harcansa)
- Benzin gibi fosil yakıta alternatif olan biyo yakıt için de, bir orman yok ediliyor. Palmiye yağı, soya fasulyesi yüzünden, Endonezya ve Malezyada birçok orman yok edilmiş. (Avrupa’nın palmiye yağı ithalatının %45 biyodizel için kullanılıyormuş)

Leave a comment