Yine ekşisözlük yine saçma bir tartışma. Konu: ’feminizm adı altında yürütülen erkek düşmanlığı’.
Kimisi sosyal mühendislik demiş, kimisi feminizmi savunmuş kimisi de erkekliğini.
Başlığı görünce aklıma ilk gelen soru, ‘nasıl, birisi feminizmi bu kadar büyük bir tehdit olarak görebilir? Ne yaşamış olabilir ki, böyle bir tehdit hissetsin?’ Bu biraz öz güvensizlikle ilgili sanırım.

Cinsiyetçilik, garip bir şekilde özümsediğimiz, görmediğimiz, göremediğimiz, görmezden geldiğimiz bir konu. Feminizmin en büyük çıkmazı ise, buna karşı mücadelede yine ‘kadınlığını’ kullananlar ve geleneksel yapıyı benimsemiş, cinsiyetçiliği özümsemiş kadınlar. İşin erkek tarafı ise, olan bitenden habersiz. Kendi normallerini yaşıyor. Her çoğunluk gibi, azınlık fikirden haberi bile yok ama ara ara karşısına çıkınca tepki gösteriyor.
Bir erkek olarak, bu konuda yazmayı haddime görmüyorum ama yine de, farkettiğim şeyleri de yazmak istiyorum çünkü neler cinsiyetçilik tanımı içine girebilir diye düşündüğümde, sıradan bir eğitim almış herhangi bir erkeğin temelde cinsiyetçi olacağı sonucuna vardım. Bir de, inanç, kültür ve diğer sosyal faktörlerle birleşince, oldukça normalleşiyor, cinsiyetçilik.
Mühendislik alanında, çok fazla kadın göremezsiniz. Bunun nedeni, kadınların teknik konulara ilgi göstermemesi gibi gözüküyor. Bu düşünceye uzun süre sahiptim, ta ki farklı örnekler görene kadar. İnşaat işçisi, otobüs şoförü, sanayi işçisi, araç tamircisi, itfaiye, pilot, kamyon şoförü, polis, elektrik ustası, asker, futbolcu, tesisatçı, madenci, marangoz, cerrah, kaynakçı… Bunların hepsini kadınlar da yapabilir ve dünyanın çeşitli yerlerinde yapıyor da.
Tersini de düşünelim. Hemşirelik, bakıcılık, anaokulu öğretmenliği, ev hanımlığı, sekreterlik, hosteslik, sosyal hizmetler, kozmetik, tasarım, diyetisyenlik, moda tasarımı, resepsiyon, çiçekçi, ebelik ise kadınlarla özdeşleşmiş ve erkek için aşırı zayıf işler olarak görülüyor.
Bu önyargıların bir kısmı kırıldı, bir kısmı kırılmakta bir kısmı ise devam etmekte. Peki neden bu önyargılara sahibiz?
Bunun bir nedeni, biyolojik farklılıklar ve fiziksel gücün önem taşıdığı antik dönemlerdeki rol dağılımı olabilir. Sonraki yüzyıllarda gelen endüstri devrimiyle birlikte ise, avcı-toplayıcı ve savaşçı erkeğin işi endüstri işlerine evrildi. O işler, ‘erkek işleri’ olarak algılandı.
Diğer bir sebep de, erkeğin kurduğu güç düzeninde, politik, ekonomik gücün, otoriter figürlerin erkek olması. Bu durum, kadının iş gücüne katılmasını, politik karar verici olmasını da engelledi. Aynı kör döngü devam etti. Mesela antik Yunan demokrasisinden ve oy mekanizmasından bahsediyoruz ama bu oy olayı kadınları kapsamıyor. O dönemden, 1800 sonları, 1900lerin başlarına kadar da kapsamadı.
Buna bir de kültürel normları ve tipik cinsiyet algısını, din faktörünü, eğitim ve kariyer gelişimini de ekleyebiliriz. Sonuç olarak da, kadına ve erkeğe biçilen rol normalleşirken; bu rolün dışındaki her şey anormalleşiyor.
Bu aslında çocukluktan başlıyor. Çocuk giyiminde, ciddi bir erkek-kız ayrımı var. Kız çocuğuna pembe ve parlak renkler; erkek çocuğuna ise daha doğal ve koyu renkler yakıştırılıyor. Aslında endüstri böyle üretiyor. Yani o renkleri kız giysileri, diğerlerini ise erkek giysileri olarak. Aileler de, bu oyuna katılıyorlar. Erkek çocuklarına, feminin olarak gördükleri tasarımları ve renkleri vermiyorlar.
Oyuncaklar da, benzer. Erkek çocukları daha teknik ya da güçlü karakterlerle oynarken; kız çocukları daha çok dış görünüşle ilgili oyuncuklarla haşır neşir oluyor. Barbie ve Ken en basit örneği. Çocuklar için, cinsiyetçiliğin ilk adımı. Benzer şekilde erkek çocukları; araba, inşaat araçları, yapı blokları, savaş oyuncakları ile oynarken; kız çocukları elbiseler, mutfak, temizlik ve benzer şeylerle oynuyor. Doğal olarak daha ilk yaşlardan itibaren liderlik, güç, macera erkek çocuğa sorumluluk olarak yüklenirken; bakım, aile, beslenme kız çocuklarına yükleniyor. Hayaller, daha ilk yaşlarda kısıtlanıyor. Zeka gelişimi de, bu yönde etkileniyor. Erkek hayatının geri kalanında daha çok mantık ve analitik içeriklerle meşgul olurken, kadın daha çok sosyal ve duygusal zekaya yönelik işlerle gelişiyor.
Benzer çizgi filmlerdeki karakterler de, bu yönde bir algıya mevcut. Şirinler, Jetgiller, Taş Devri, Tom ve Jerry, He-Man, Disney Filmleri ve prenses karakterleri ve diğerleri. (Çizgi film repertuarım 30 yıllık, yenileri bilmiyorum )
Aktivite olarak da, erkek çocukları fiziksel aktiviteler için motive edilirken, kız çocukları dış görünüşleri ve ev işleri ile motive ediliyor. (Bkz. Aslan oğlum, güzel kızım). Ağlayan bir erkek çocuğa, biraz erkek ol, erkek adam ağlamaz, erkek adam güçlü olur telkinleri gelirken, kız çocuğunun kırılganlığı ise normal karşılanıyor. Güçlü kızlar ise aksine, kötü görülüyor. Kız bu kadar hareketli olmaz, bu kadar başının dikine gitmez deniliyor.
İş yeri dinamikleri de, buna güzel bir örnek. Müdür, patron denilince akla önce erkek geliyor mesela. Erkek baskın ise güçlü lider olurken, kadın baskınsa agresif ya da gıcık bulunuyor. Senior rollere seçimlerde, erkekler çoğu zaman daha avantajlı. Benzerini politikada görebilirsiniz. Kadın erkek oranı nasıl? Kaç tane yönetici kadın var? Bu kadınların kaçı, erkeklerin arasında erkek gibi davranarak mücadele vermeden bulundukları konuma gelebilmiş?
Maaş skalalarında bile benzer bir farklılık var. Dünyanın çoğu yerinde belki de her yerinde aynı işten erkeklerin kazancı daha fazla. Yüksek maaşların olduğu teknoloji ve finans alanında bu maaş farkı çok daha büyük. Bu da normal karşılanıyor. Çünkü kadınlar daha az kariyer odaklı. ‘Çocuk da yaparım, kariyer de’ demek zorunda kalıyorlar. Hiç erkeğin böyle bir şey deme gereği duyduğunu gördünüz mü?
Kadınların bir de, duygusal yükümlülüğü var. Ödenmeyen işleri. Mesela ofiste etkinlik düzenleme, evde etkinlik düzenleme, hediye alma, sürpriz yapma, doğum günlerini hatırlama, çevresinin sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını giderme; estetik katma gibi. Genelde iş tanımı olarak görülmeyen bu efor, iş olarak karşılık görmese de; ‘oo kadınlar sayesinde oldu’ denilen şeyler. Karşılığı ise 0. Aksine kadın nasıl olsa yapıyor diye, daha çok onlara ittirilen işler.
Benzer bir eşitsizlik, kullandığımız birçok üründe mevcut. Hiç dikkatinizi çekti mi? Erkeklerin telefon kullanmasıyla kadınların ki farklı. Çünkü telefonlar ve birçok ürün ortalama bir erkeğe göre tasarlanıyor. Birçok telefon, ortalama bir kadın eli için büyük ama o kadar normalleşmiş ki bu durum, farkında bile değiliz. Aksine, kullanamıyorlar, teknik hiçbir şeyi beceremiyorlar diye dalga geçiliyor. Ev işlerinde kullanılan, matkap, tornavida da dahil bu ürünlere.
Otomobil kazaları, kadınlar için daha tehlikeli çünkü ortalama bir erkeğe göre tasarlanıyor. Emniyet kemeri de, birçok kadın için ergonomik değil mesela. Bu tip kazalar da, kadınların ciddi sakatlıklar yaşama ihtimali daha fazla.
Medikal araştırmalarda da durum farklı değil. Birçok ilaç ve tedavi, erkek vücudu temel alınarak yapılmış ve yapılıyor. Çünkü kadınların hormonal tepkileri çok daha karmaşık. Kadınlar üzerindeki yan etkiler, doğal olarak daha fazla ve kimisi oldukça ciddi ve kritik.
Kadınların adet günleri, ağrıları, insan var olduğundan beri var ama bu konudaki çalışmaların bir kısmı son 20 yılda gerçekleşmiş. Kadın vücudu, nasıl çalışıyor son 20 yılda daha fazla bilim konusu olmuş. Menstrüel ağrı ve endometriozis gibi konular yıllar boyunca yeterince araştırılmamış. Birçok menstruasyon ürünü, kadınların konforu ve sağlığı göz önünde bulundurulmadan tasarlanmış. Menstrüel kaplar gibi yenilikler yakın zamana kadar ilgi görmedi. Obama sayesinde rahim ağzı kanseri taramaları, mamografi artırıldı ve menstrüel ağrı konusu araştırmanın odağına oturdu. Bu alanda yeni bilimsel gelişmelerin önü açıldı.
Bir başka ayrımcalık konusu da, kozmetik ve kişisel bakım. Kadın makyaj yapmalı, iyi kokmalı, kendine bakmalı, vücudu düzgün olmalı. Bu alandaki reklamlara bakın. Aynı beklenti erkek için yok ya da yeni yeni. Profesyonel ortamda ise, kadın makyajsız ve özensiz olunca anında dışlanırken, erkek için öyle bir gereksinim yok. Erkeğin, doğal hali genelde kabul görüyor hatta ‘cool’ bulunuyor.
Vücut kılları ile ilgili de benzer bir çifte standart var. Kıl, erkek için erkeklik göstergesi. Kadın ise, pürüzsüz olmak zorundaymış gibi bir beklenti mevcut. Tüm algımız ve ilgimiz bunun etrafında şekillenmiş ve bu tüm reklamlar, filmler, dergiler aracılığıyla destekleniyor.
İletişim olarak da benzer bir çifte standart var. Kadın daha neşeli, güleryüzlü olmak zorunda. Gülmeyen kadın garipseniyor. Erkek ise tam tersi, ciddi olmalı. Araştırmalar erkeklerin, konuşurken kadınların sözünü erkeklerden daha çok kestiğini gösteriyor. Bu da özellikle profesyonel ortamda, geleneksel erkek bilir algısının sonucu. Kadın uzman bile olsa, erkek sözü kesip bildiğini okuyabiliyor. İnanmıyorsanız, televizyonu açıp, herhangi tartışma programına bakarak da bunu görebilirsiniz.
Umumi tuvaletler bile erkek düşünülerek yapılmış. Havalimanlarında çok rastladığım bir örnek, kadın ve erkek tuvaletleri. Erkekler tarafında sıra yokken, kadınlar tarafında genelde sıra oluyor. Bunun nedeni, erkeklerin pisuvar kullanma lüksü. Peki neden kadın tuvaletleri buna göre, daha yüksek kapasiteli tasarlanmıyor?
İnternette araştırınca rastladığım bir örnek de, ofis eşyaları. Masadan sandalyeye tüm ürünlerde erkek düşünülmüş. O nedenle, araştırmalar ofiste çalışan kadınların, erkeklere göre daha çok sağlık sıkıntısı yaşadığını gösteriyor. Bu farkın erkeğe yansıması ise: Erkek güçlü, erkek kariyer odaklı vs. gibi boş düşünceler.
Günlük hayatımızdaki cinsiyetçiliğe diğer örnekler ise:
- Dışarı çıkılınca erkeğin her şeyi ödemesi beklenmesi.
- Bebeğin altını değiştirmeyi beceren erkeğin, büyük bir iş yapmış gibi gösterilmesi
- Yemek yapan erkeğin, tebrik edilmesi ya da garipsenmesi
- Spor haberlerinde, erkek branşlarının ön planda olması
- Erkeğin, otomatik olarak sürücülük ve mekanik işlerde daha iyi olduğunun kabul edilmesi
- İş görüşmelerinde kadınlara, aile ve çocuk sahibi olmakla ilgili kişisel soruların sorulması ve bu soruların erkeklere sorulmaması.
- Erkeğin yaşlanması daha normalken, kadınların kozmetik ürünlere daha çok yöneltilmesi
- Erkek giyimi, cepler ve çeşitli aksesuarlar ile daha fonksiyonal ve rahat tasarlanırken; kadın giyiminin daha çok stil ağırlıklı olması
- İlişkide, duygusal yükün kadına yıkılması
- Kadınların genelde, değişken modlu, histerik, duygusal olarak etiketlenmesi
- Erkek ve kötü bir patronun, kadınlara iyi davranması; bu kadınlara ise şanslı olduklarının söylenmesi
- Aynı durumdaki kadının teknik yetkinliği daha fazla olmasına rağmen, terfi için erkeğin tercih edilmesi. Annelik gibi sebeplerin sunulması
- Kadınların, teknoloji, bilgisayar oyunları ve benzeri teknik konulara daha az ilgi gösterdiğinin varsayılması
- Toplum önünde konuşma, toplum önünde performans gibi konularda kadınların daha çok eleştirilmesi. Yine benzeri konularda, kadınların dış görünüşünün daha çok irdelenmesi
- Kadın aynı derecede, hatta daha fazla ekonomik katkı yapsa bile, erkeğin ‘ekmek getiren’ olarak görülmesi, evin reisi olması
- Taciz ve tecavüz haberlerinde kadının ve giyiminin suçlanması
- Porno izlemenin normal bir erkek aktivitesi olarak kabul görebilmesi
- Konferanslarda, seminerlerde, benzeri toplum içinde konuşma imkanının olduğu etkinliklerde, kadına daha az yer ve şans verilmesi
- Film ve dizilerde, erkek karaktelerinin güçlü karakterler olması. Kadın karakterlerin, çoğunlukla uzun saçlı, aşırı bakımlı, fiziksel görünümünü ön plana çıkaran, duygusal karakterler olması
- Ebeveynlerin, kızlarının güvenliği konusunda oğullarına göre daha hassas olmaları.
- Kızını dövmeyen, dizini döver sözünün halen kullanılması.
- Erkek doktorların ve cerrahların, daha iyi olduğunun varsayılması
- Ev işleri yapan erkeğin, ev işlerini paylaşıyor değil, yardım ediyor diye anlatılması.
- Kadınların, konuşurken ve e-mail yazarken farklı ton kullanmalarının belenmesi. Aksi halde agresif ve kaba olarak anlaşılması
- Feminist etkinliklere katılan erkeklerin, ‘olağandışı’ diye algılanarak alkışlanması, takdir edilmesi; kadının ise doğal olarak bu savaşı vermek zorunda olması
- Bekar bir kadının, kariyer manyağı olarak görülüp, hayatta bazı şeyleri başarmadığının, bazı şeylerin eksik olduğunun varsayılması. Kendini tamamlamamış bulunması.
- Kadının çocuğa bakarması normal karşılanırken, erkek bakınca ‘bebek bakıcılığı’ olarak görülmesi
- Stres yükü yüksek işlerde, kadınların çalışmaması gerektiğinin düşünülmesi. Sebebi ise çocuk sahibi olma ihtimalleri.
Gördüğünüz gibi hayatın birçok alanında tonlarca örnek var. Birçoğunu düşünmüyoruz bile. O kadar normal geliyor ki. Bana mesela güney ülkelerindeki, müslüman ülkelerdeki erkek erkeğe takılma olayı da garip geliyor. Erkek, kardeşin olabiliyorken, kadın olamıyor. Erkekler arasında, garip bir güven bağı kurulabiliyorken, kadınlarla kurulamıyor.
Sahi erkek erkeğe kalınca ne konuşuluyor? Kadın gelince neden konuştuğuna dikkat ediliyor?
Cevap basit. Cinsiyetçiliği ve erkek olmanın ayrıcalığını fazlasıyla hissettiğin, egonu fazlasıyla tatmin ettiğin, kadına karşı güçlü olduğunu hissettiğin konular ve vulgar mizaç.
Bu durum, birçok ilişkinin neden yürümediğini, neden yürümeyeceğini de gösteriyor. Aynı zamanda, birçoğunun cinsiyetçiliğe karşı neden bu kadar kör olduğunu da.
Peki böyle bir ortamda erkek neden feminizmi tehdit olarak görüyor?
Bu aslında tüm azınlıklarla ilgili aynı durum. Güçlü olan, azınlığın ihtiyaçlarını, yaşadığı zorlukları ve mücadeleleri görmüyor. Azınlıkların sesi biraz yükselince ise, hemen tehdit hissedip, kendini korumaya alıyor. Çünkü bu şekilde, azınlığı düşmanlaştırıp, kendisi için tehdit konumuna sokuyor ve bu iş büyümeden çözmek ve gücünü korumak için zemin hazırlayabiliyor.
Yani ilk sebep, ayrıcalıkları ve gücü kaybetme korkusu. Kadının, güç kazanması, bazı erkekler tarafından güç kaybı olarak algılanıyor. Kadın yeni haklar kazanınca, bu haklar eşit ya da erkeğin 100 yıldır sahip olduğu haklar bile olsa; erkek tarafından kendi haklarından ödün vermek gibi algılanıyor. Tıpkı, mültecilerin iş hayatına katılmasıyla, kendi işinin elinden gideceğini düşünenler gibi. İş dünyasında, kadının daha ön plana çıkınca, erkek, kendi terfi imkanlarının azalacağını düşünüyor.
Feminizm benzer şekilde, erkeğin geleneksel algısını kırıyor ve erkeği kendi kendini sorgulamaya itiyor. Erkek, agresif mücadeleciliğini ve duygusal stoikliğini sorguluyor ve bunu kendi değerlerine ve kimliğine saldırı olarak algılıyor.
Benzer şekilde, feminizmin sorguları, erkeği daha çok eleştirilerin odağına koyuyor. Erkeğin, davranışları daha çok sorgulanıp, eleştiriliyor. Cinsel istismar, cinsiyet ayrımcılığı gibı konular, daha da ön plana çıkıyor. Erkek için normal olan şeylerin bu kategoriye girmesi, erkeği güvensiz hissettiriyor. Ekşi sözlükteki başlıkta olduğu gibi erkek, bunu erkek düşmanlığı olarak görmeye başlıyor. Haksız yargılar olarak değerlendiriyor. Bu da bambaşka bir korkuyu tetikliyor. ‘Erkeklik’. Çünkü erkek adam geri çekilmez, korkmaz ve şikayet etmez ama feminizme karşı bu duruma düşünce, otoritesinin yıkıldığını ve statüsünün zayıfladığını doğal olarak, feminizmin erkekliğin sonunu istediğini düşünüyor. Yani özgüvensizlik ve toplumsal normların altında ezildiği, gün yüzüne çıkıyor. Kırılganlığını, toplumsal kabullerle saklayamıyor, bu kabullere ve toplumsal ‘normallerin’ ardına saklanamıyor.
Feminizm, bazen de yanlış anlaşılıyor. Feminizmin, diğer azınlık ve haklar hareketleriyle iç içe olması, azınlık ve ezilen kimliğinden güç bulması, bu kimlik üzerinden güç birliği yapması nedeniyle; konu bambaşka yerlere de çekilebiliyor. Bunun en büyük örneği LGBT. Türkiye’de ise Kürt hareketiyle ya da sol hareketlerle zaman zaman yakınlığı. Bu durum, feminizmin radikal bir hareket olarak algılanmasına yol açıyor. Radikal feminizm ise tabii ki, erkekleri yok etmek gibi bir misyona sahip. Bu algı, medya ve komplocular için de güzel malzeme. Daha çok tık ve ilgi için bu algıyı kullanıp duruyorlar. Halbuki feminizmin aynı zamanda, erkeklerin de özgürleşme, geleneksel rollerden kurtulma hareketi olduğunun farkına varsalar, medyanın oyununa da gelmeyecekler. Aslında olay; açık olmak, aynı toplumsal değerleri ve sorumlulukları paylaşmak, daha dengeli kariyer ve aile yapısının sağlanması.
Aslında feminizm sayesinde erkeğin ekonomik stresi, duygusal stresi de azalıyor. Feminizm sayesinde erkek de ağlayabilecek, erkek de parasız olabilecek, erkek de çocuk bakabilecek, erkek de birçok konuda kırılgan olduğunu, kadınlardan daha güçsüz olduğunu kabul edebilecek. Belki bu sayede şahit olduğumuz onca sapıklık ve vahşet de azalacak. Ama ne yazık ki, birçok erkek bunu, bu şekilde görmüyor. Kendine saldırı, tehdit olarak görüyor ve erkeğin yumuşaması oarak görüyor.

Leave a comment