Takım Olmak

Diğer yazıda iletişim diye başlayıp, bambaşka yerlere gidince; biraz iletişimden ve beklentilerden bahsetmek istedim.

Takım, iletişimi ve etkinliği anlatmak için iyi bir konu. Sadece iş yerindeki takım ya da spor takımı olarak düşünmeyin. Aile olarak, partner olarak da düşünebilirsiniz.

Photo by Randy Fath on Unsplash

Etkili bir takım olmak için gerekli şeyler: Psikolojik güvenlik, bağımlılık, açıklık, organize olabilmek, anlam ve etki.

Bir takım olmak ne kadar zor olabilir ki diye düşünürdüm çocukken. Bir araya geliyorsun ve yapman gerekeni yapıyorsun. Zaman geçtikçe farkettim ki, işler böyle yürümüyor. Dünyanın en yeteneklisi de, olsan yanındakiler olmadıkça olmuyor. (Bkz. Messi’nin dünya kupayı alırken, Ronaldo’nun gözyaşları eşliğinde seyretmesi. Böyle bakınca takım olmanın zorluğunu futbol seyircisinin de, anladığından emin değilim. Neden Falcao değil de İcardi?)

İnsan faktörü işin içine girince, bir sürü sorun ortaya çıkıyor. Kişisel hırslar, beceriler, motivasyon, kaprisler, hayatın gerçekleri, günlük kaygılar.. Hepsi de, iletişimi etkiliyor.

Photo by Hosien Azour on Unsplash

Psikolojik güvenlik, bu anlamda önemli bir konu. Kişi ne yaşıyorsa yaşasın, anlaşılacağını anlamalı. Tek başına olmadığını, paylaşabileceğini, destek alabileceğini anlamalı. bunu sağladığınız zaman, insanlar şikayet etmeyi, yolunuza taş koymayı da keser. Kaprisleri ortadan kalkar. Becerisi olmasa bile, elinden geleni yapar, öğrenmeye açık olur. Motivasyon düşüşlerini normal karşıla ve hızlıca tekrar aynı seviyeye ulaşır.

İş yerinde genelde yeni fikirlere karşı çıkanlar oluyor. Bir keresinde, birisi bu yaptığımız ‘bullshit’ demişti. Değişime direnen, değişim istemeyen, sürekli huysuzlanan birisiydi. Evet, dedim katılıyorum. Bu toplantıyı yapıyoruz çünkü yapmak zorundayız. Bence de, saçmalık. Burada proje yöneticisi olarak oturuyorum, yerinde olmak istediğim insanlarla tartışıyorum, onlara derdimi anlatmaya çalışıyorum. Ben de, isterdim oturduğum yerden boktan diyip keyfime bakmayı. Senin yerinde olsam da, aynı şekilde yaklaşırdım. Şimdi bu boku yaymayalım, olduğu gibi geçiştirip, zaman kaybetmeyelim dedim. Şaşırmıştı ama o günden sonra tekrar direnmedi. Şikayeti kesmese de, istediğim her şeyi yaptı.

Genç çalışanlar ise, tam tersi. Aşırı motive, bir sürü fikirle geliyorlar. Çoğunun içi boş ya da yeterli bilgi ve altyapı yok. Tek taraflı düşünülmüş. Bu durumda da, fikre önem vermek, açıkça paylaşmak, farklı konularda fikir sormak önemli. Böyle yaklaşınca hem cesaretleri kırılmıyor hem de belki de, fazlasıyla işe yarayabilecek bir önerinin önüne geçilmiyor.

Photo by saeed karimi on Unsplash

Yönetici olarak, şunu yap bunu yap demek kolay. Liderlik ise daha çok anlamakla ilgili. Birinin morali bozuk ve performansı düşükse, sorulması gereken neden bu iş bitmedi değil; neyin var, her şeyin yolunda mı, konuşmak ister misin? Aksi hade o işten verim alma ihtimali sıfır. Çünkü hem sorunu bilmiyorsunuz hem de o kişiyi gereksiz stres altına sokuyorsunuz. Bu işin sonu intihara kadar gidebilir.

Günlük hayatta da böyle. Bazen rollerimize aşırı kaptırıp, beklentilere girip, hesaplar sorup duruyoruz. Bazen işimiz yürümeyince orada çalışana kızıyoruz, bazen bir şey istediğimiz gibi olmayınca partnerimize bağırıp çağırıyor ya da onu diğerlerinin yanında küçük düşürüyoruz. Etkili iletişim ve rahat bir kafa için tam tersine duygusal güvenin sağlanması şart.

Photo by 🇸🇮 Janko Ferlič on Unsplash

Diğer bir şart da, bağımlılık. Hedefimiz Hasan Sabbah olmak değil ama Avrupa Birliği gibi mutlu bir aile tablosu vermek. Bunu sağlamanın tek yolu da, karşılıklı bağlılığı artırmak. İyi bir takım olmak için, açık ve net bağlılıklar, ortak bir hedef olması gerekiyor. Ben sana mecburum bilemezsin yerine sana mecburum bilirsin, ‘bu işi ya beraber yapacağız ya da İsrail- Filistin gibi bitmeyen bir savaş, sonsuz bir yıkıma gideceğiz’ gerçeğini işbirliğine giren her tarafın bilmesi gerekiyor.

Düşmanımın düşmanı, en azından şimdilik dostumdur. Sonrasına bakarız.

Açıklık ve organizasyon. Modern, progresif bir aile hayal edin. Eş cinsel bir evlilik ve bir de çocuk. Roller belli değilse, bu aileden bir şey olur mu? Olmaz. Sürekli kavga gürültü ve travmatik bir çocuk ortaya çıkar. Heteroseksüel bir aile düşünün. Roller belli ama reis kim belli değil. Baba, rolünü istemiyor sürekli aldatıyor. Ortak bir hedef yok. Çocuk kendi kendine büyüyor. Sonuç? Yine aynı. Çocuğu artık cezaevlerinde ararsınız.

Photo by Le Vu on Unsplash

Düzgün bir takım için, ortak hedefin net olması önemli. Hedefe ulaştıran adımların, rollerin net bir şekilde ortaya koyulması önemli. Her bir takım oyuncusu ne yapması gerektiğini bilerek, sınırlarını bilerek takımın parçası olmalı. Manuel Neuer gibi, ara ara ortasahaya kadar gidebilir mesela kaleyi boşaltmaması gerektiğini de bilmeli. Sonra gol yiyip, ah pardon kaleyi unuttum derseniz, o takımdan hiçbir şey bekleyemezsiniz.

Demokratik, modern bir ailesiniz ve reisimiz yok. Kadın ve erkek eşittir diyorsanız da, evi nasıl geçindireceğinizi, çocuğu nasıl büyüteceğinizi net şekilde ortaya koymanız gerekiyor. Yoksa yoksa yoksa….

Anlam arayışı da, önemli bir faktör. Eskiden insanlar iş bulunca sevinirdi. Götümüz ayazda değil, karnımız doyuyor, öyle ya da böyle geçiniyoruz derlerdi. Mesleğini alır, işine gelir gider, ailesini geçindirir, yaşar ve ölürdü. Çok düşünmezdi. Bu değişti. Şimdi hepimiz özeliz. Peygamberler görse, kendinden şüphe ederdi. O kadar, özeliz. Doğal olarak iş hayatına atılınca da, beklentiler havada uçuşuyor. Gerçekler tokat gibi vuruyor. Bu hem bireysel motivasyonu alt üst eden bir şey, hem de iş motivasyonunu.

Yeni nesili işe katmanın ve motivasyonunu sağlamanın yolu ise, onlara büyük resmi göstermekten geçiyor. Büyük resmi görsünler, büyük oyunu bozsunlar. Karar verme aşamalarında düşüncelerini belirtsinler. Başarı olduğunda, isimleri duyulsun, sesleri duyulsun. Kocaman bir şirketin, ufacık bir çivisi olsalar da, ana dişlisi gibi hissetsinler. Ancak bu şekilde beklentilerinin altında aldıkları parayla memnun olabilirler.

Photo by Gabriel Tovar on Unsplash

Benim için de böyle. Şirketi kurtarırmışçasına, çalışıp, kendimi buna inandırıyorum ki, işten işe atlayıp kariyerimi bok etmeyeyim. Şirket kendi başına dünyayı kurtarma planlarıma etki etmese de, kendi yaptıklarım, başardıklarım büyük planıma etki ediyormuş gibi kendimi ikna ediyorum. Yoksa niye çalışayım? Babamın şirketi mi?

Aile için de aynı. Evleneceğiz, çok mutlu olacağız, çocuklarımız olacak, büyüyecekler, okuyacaklar, bizim yapmadıklarımızı yapacaklar, diktatör olup ülkenin a…. koyacaklar diye hayal kurulmasa, evlilik diye bir şey olur muydu?

Mesela evlenip sürekli birbirimize bakacağız, hasta olunca birbirimizin altını temizleyip, değiştirecek, çocuğumuzun bokuyla yllarımızı harcayıp, uyuşturucu bağımlısı torunumuzun kahrıyla öleceğiz desek ya da bol bol kavga edip ayrılacağız hayatımız da bok olacak, bir de birbirimize saçma bir bağlılığımız olacak desek, evlenir miydik? Hayır. (Not: evli değilim)

Yani anlam önemli. Başarının sırrı anlam.

Diğer bir sır da, etki. Aile örneğiyle devam edelim. Evlendik, gerçekten mutlu olduk. Birbirimizi gaza getirip, başarıdan başarıya koştuk. Bunu sevgili eşim olmadan başaramazdım dedik. Aynaya baktık ve gerçekten de başaramazdık diye düşündük. Çocuklarımız oldu, pozitif ortamın etkisiyle onlar da, düzgün insanlar oldular. Dünya açlıktan kırıldı, afetler, küresel ısınma, savaşlar olurken; onlar normal sağlıklı bireyler olmayı başardılar ve onlarla gurur duyduk. Torunumuz da, uyuşturucu bağımlısı ya da seri katil olmadı. Diktatör olup milyonları ölüme sürüklemedi. Bilim adamı olarak bunu yaptı. Tüm bunları gördükçe daha çok motive olmaz mısınız? Herkese, siz de yapın demez misiniz? Tabii ki, dersiniz. Ünlüler gibi kitaplar yazar, bakın ben böyle yaptım, siz de yapın. İşin sırrı soğuk duşta falan diye anlatırsınız. Yani etki alanınızı görmek, etkiyi görmek de önemli.

Photo by chaandersoon on Unsplash

Takım olarak da, yaptığınız projenin sosyal, maddi, manevi etkisini görünce; bu başarıyı paylaştıkça daha da yakınlaşıyorsunuz. Başarıya olan iştahınız ve inancınız artıyor. Sonra genç Messi’li Barselona gibi sıkıcı ama etkili takım oyunu oynuyorsunuz. Rakipleri tek tek deviriyorsunuz.

İletişim konusunu yine atladım ama iletişimin en temel taşları belli. Oldukça kısa. Açık olmak, mesajı doğrudan iletmek, dürüst olmak, yeterli sıklıkla iletişimi sağlamak. Yoksa vay efendim aramadın, gözlerim yaşlı bekledim, vay efendim doğum günüm geçen seneydi, hani bana verdiğin o sözler falan diye dinler durursunuz. Etkili bir takım olmak için de, benzer şekilde iletişimi açık tutmak, düzenli tutmak, net tutmak önemli.

,

Comments

Leave a comment