Estetik ve Kendinden Kaçış

Estetik, Antik Yunanca duymak ve algılamak anlamına gelen aísthēsis (αἴσθησις) sözcüğünden gelmektedir. Güzelin değerlendirilmesi, beğenilerin yargılanması ve duyusal değerlerin incelenmesi gibi konular üzerine çalışmalarda bulunan bir felsefe dalıdır. Sir Wiki Pedia

Bugün ise estetik, populer olani taklit etme, herkes gibi olma isteğini ifade ediyor. İki tarafı var. Birisi sanatsal olarak estetik algısı. Bununla ilgili sayfalarca felsefi argümanları da, ortak ederek tartışabiliriz.

Diğeri ise, her köşe başında gördüğümüz güzellik merkezleri, dolgu, botoks ve benzeri pratikleri. Ben, son derece yüzeysel olan bu modadan bahsedeceğim biraz. Yazının geri kalanında, estetik diyince aklınıza bu ikincisini getirin.

Photo by Ira Wind on Unsplash

Estetik, bence, bugünkü haliyle sosyal bir hastalık. Estetik algısı, güzel algısı da dahil olmak üzere bu hastalıktan etkilenmiş. Tıpkı karıncaların merkezi sinir sistemine nüfus edip, onları bitki ve ağaçların tepesine tırmandırarak mantarların spor üretimini ve dağıtımını sağlayan Ophiocordyceps gibi. Ya da karıncanın yine merkezi sinir sistemine nüfus edip, onları memelilerin midesine gitmek için araç olarak kullanan parazit Dicrocoelium dendriticum gibi.

Amerikan rüyası ve dünyaya hastalık gibi yayılan tüketim merakı ve şov kültürü de, insanların doğadan uzaklaşmasını sağlayarak; saçma bir estetik anlayış geliştirmelerine neden oldu.

Photo by philippe spitalier on Unsplash

Şöyle kısaca hangi estetik ameliyatlar mümkün diye araştırınca bile, bu manyaklığın nasıl bir manyaklık olduğunu anlıyorsunuz aslında:

  • Yüz gerdirme, burun estetiği, göz kapağı estetiği, kaş kaldırma, kulak estetiği
  • Liposakşın(yağ çekme), karın germe
  • Meme büyütme, meme küçültme, meme dikleştirme (çelişkiye bir bakın, herkes ideal meme arayışında)
  • Brazilian Butt Lift ( favorim bu. vücudun dier taraflarından alınan yağlar, kalçaya enjekte ediliyor ki, iri brezilya kalçası olsun. Kafayı yemiş millet. Bunun tabii ki bir de penis versiyonu var)
  • Botoks ve dolgu uygalamaları. Alın çizgileri, göz çevresi, kaş arası çizgiler, kaş kaldırma, dudak dolgusu, çene, boyunö kol altı, genital bölge
  • Terlememek için işlemler
  • Saç ekimi
  • Lazer epilasyon
  • Cilt yenileme, leke tedavisi, kılcal damar, kimyasal peeling, Dermabrazyon ve Mikrodermabrazyon

Manyaklığın sınırı yok. Medikal sebeplerden, yapılanları saymıyorum ama medikal sebeplerin ardına saklanarak yaptıranları da, bu yazının kapsamında sayıyorum. Aslında tam da, burada başlıyor sorun. Yaptığınız şeyin doğru olduğunu kabul ediyorsanız neden medikal sebeplerin ardına saklanıyorsunuz?

Olay sadece bunlarla bitmiyor. Kozmetik ürünler de, işin diğer tarafı. Bronzlaşma kremi, bronzlaşmama kremi, beyazlama kremi, solaryum, anti-aging ve çok daha fazlası…

Photo by Rosa Rafael on Unsplash

Tüm bunları düşününce aklıma iki şey geliyor. Birincisi, insanların kendine güvenlerinin olmaması ve sürekli özel olduklarını anlatan bir sistemde, özel olmadıklarını farkettikçe manyaklaşarak, özelmiş gibi davranma isteği. İkincisi ise, doğadan ne kadar uzaklaştıkları.

Birincisi için şunu merak ediyorum. Herkesin yaptığını, herkes gibi yaparak, herkes gibi olmaya çalışarak nasıl özel hissedebiliyorsunuz? Özgünlüğünüzü kaybetmek canınızı sıkmıyor mu? Ailenizden, atalarınızdan gelen sadece size ait olan dış görünüşünüz sizi neden rahatsız ediyor bu kadar? Bunu neden yapıyorsunuz? Başkalarına iyi görünmek ve çekici hissetmek için mi? Peki sizi sadece görünüşünüzdeki moda değişiklikten dolayı ya da saçma sapan pornografik estetik anlayışı yüzünden doldurulan yüzünüz ve bedeninizden etkilendiği için seven biriyle gerçekten beraber olmak istiyor musunuz? İleride sizi yadırgamayacağı ne malum? Başka bir estetik furyaya kapılıp, yine değişmenizi isterse? Gerçekten aradığınız böyle yüzeysel bir ilişki mi? Gerçekten arzunuz basit bir pazarlama materyaline dönüşmek mi? Kendinize saygınız bu kadar mı eksik?

Kendi isteğinizle, kendiniz için, iyi hissetmek için yapıyor da olabilirsiniz. Yine kendine saygı ve sevgi meselesi. O zaman özgüvenim neden bu kadar düşük, neden kozmetiğin, moda giyimin, her yerde gördüklerinin üzerine kurulan güzellik standartlarını sorgulaman gerekmez mi? Neden böyle yargılıyorum kendimi diye?

Photo by Ashley Piszek on Unsplash

Aynaya baktığınızda kendinizi nasıl hissediyorsunuz peki? Gurur mu duyuyorsunuz? Yoksa bir sonraki dolguyu mu düşünmeye başlıyorsunuz? Aynaya baktığınızda gördüğünüz kişi, gerçekten kendiniz misiniz? Yoksa yarattığınız yapay karakter mi? Bu yapay karakter, kişiliğinizi de etkiliyordur kesinlikle. Dışarı çıktığınızda, insanlar size bakıyor mu diye de düşünüyor musunuz? Yeni yüzünüzü, bedeninizi gösterme arzusu duyuyor musunuz mesela? Konu üzerine konuşuyor musunuz?

Korkunuz yoksa hayatın kendisi mi? Anlık da olsa, zamana meydan okuduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Tanrı gibi mi hissediyorsunuz yoksa içsel olarak tanrıya ya da doğaya hareket mi çekiyorsunuz? Mesela yerçekimine karşı koyduğunuz ve kırışıklıklarınızı giderdiğiniz için, doğayı yendiğinizi mi sanıyorsunuz?

Zamanını, parasını bu kadar estetiğe harcayan; değerlerini, isteklerini, arzularının bunun üzerine kuran; ilgiye aç ve ilgi çekmek için onlarca takla atan insanları görünce acıyorum. Doğalarından ve doğadan bu kadar kaçmalarına acıyorum çünkü o görünüşlerin ardında özgüven değil, tamamen kırılgan, korkak, bitik karakterler var.

Photo by Possessed Photography on Unsplash

İkinci kısa gelirsek doğa ve doğadan uzaklaşma. Karadeniz’de büyüyen, estetik cerrahı komşusu olan biri olarak, burun konusu hep gündemimizde oldu. Konuya o kadar maruz kalınca, ister istemez bir süre sonra yanlış bir şeymiş gibi algılıyorsun konuyu. Büyüdükçe, farklı insanlarla tanıştıkça, farklı milletlerle kaynaştıkça; ne kadar aptalmışız da dediğim oldu. Çevremde estetik olanlar da oldu. Başlarda medikal bir ameliyat gibi gözükse de, şişlikler düzeldikçe, morluklar azaldıkça karakterlerinin de değiştiğine şahit oldum. Kimisinin, kendini korumak için ilgi alanları bile değişti. Bambaşka insanlar oldular. Özellikle yüz, insanın karakterinin büyük bir yansıması. Yaşanmışlıkların aynası. Yüzünüzdeki değişim, bence benliğinde kaybolması anlamına geliyor. Böyle hissetmediğinize eminim. Dışarıdan gördüğüm bu. Sizin için yukarıda sorduğum gibi, bir meydan okuma, özgüven eksikliğinizi saklama olabilir.

Düşünüyorum, bazen etrafımdaki insanların burunları farklı olsaydı ne olurdu. Kendileri olmazlardı. O eski tanıdığım insanlar olmazlardı. Yüzlerine karakter veren, onları orjinal yapan benliklerini kaybetmiş olurlardı. Bu düşünceye film izlerken de kapılıyorum. Ne zaman farklı, görünüşüyle ve kendiyle barışık karakter görsem daha çok dikkatimi çekiyor. Normal bu diyorum. Birbirinin aynısı yapay hollywood karakterleri değil ama sanki normal olan standard olmak, birbirinin aynısı olmak gibi algılıyoruz. Spor salonlarındaki, aynı şeyleri giyen, aynı hareketleri yapan, aynı gözükmeye çalışan, aynı muhabbetleri eden, aynı şeylerden yakınan insanlar gibi.

Bir sorun da bu işte. Tükettiğimiz her şey, bu manyaklığı o kadar normalleştiriyor ki, normalin, doğalın ne olduğunu unutuyoruz. Halbuki estetiğin kaynağı doğa. Doğayı duymak, doğayı algılamak ve hayal gücüyle harmanlamak. Biz ise doğaya alternatif olabileceğimizi, doğal olmayanı sürdürebileceğimizi sanıyoruz. Her yeni yetişen çocuk da, böyle zannettemeye başlıyor. Özelikle ergenlik döneminde büyük bunalımlar yaşıyorlar hatta kendilerini öldürebilecek noktaya geliyorlar. Bunun tek sebebi, üzerinde düşünmediğiniz estetik standartlar. Kısa, uzun, şişman, zayıf, iri, küçük, esmer, sarışın, göbekli, göbeksiz, güçlü, güçsüz, renkli, renksiz gibi bizi biz yapan, bizi özel kılan, doğamıza ait olan farklılıkları tek bir standarda oturtup, ortaya çıkardığımız yargılar yüzünden birçok kişinin ölümüne, hayatını kendine zehir etmesine de yol açıyoruz. Belki de hayatlarını bu anlamsız kalıplar üzerine kurmasalar, bambaşka şeyler olacaklar ama kalıpların altında ezilip gidiyorlar.

Belki kendi çocuklarınız da dahil, kaç kişinin hayatına mal olduğunuzu düşündünüz mü hiç?

Benzer şekilde ‘güzel’ diye algıladığınız noktaya ulaşacaksınız diye, doğanın da katledilmesine ortak oluyorsunuz. Yani savaştığınız sadece kendi doğanız değil, nesillerin doğası. Ama botokslu yüzlerle, çevre dostu taklidi yapmayı da başarabiliyorsunuz. İki yüzlü hissetmiyorsunuz değil mi?

Günümüz dünyası, tüketim ve tükettiğini gösterme üzerine kurulu. Bitik ruhların, ardına saklandığı yapay bir dünya. Makinalar gibi standartlaşarak, iç çelişkilerini çözebileceğini düşünen bir dünya. Bu dünyada, kaybolmuş gibi hissedenler varsa bilmeli ki, dünya gördüğünüz bu manyaklıktan ibaret değil. Sizi siz yapan şeylere sarılınca göreceksiniz ki, sizi çelişkiye düşüren yapay alem aslında oldukça zavallı bir yer. Kendine güveni olan, kendiyle barışık, özgün bireylerin olduğu bir yer değil.

,

Comments

Leave a comment