Geçen günlerde iş arkadaşım, Türkiye’de nereler gezilir, güzel dağlar var mı dolaşabileceğimiz diyince uzunca bir liste yaptım. Listeyi yaparken bazı yerlerden haberim olmadığını, bazı yerlerin aşırı yerel kaldığını farkettim. Yerel kalması kötü değil elbette. Bir yer populer olunca hemen orayı otellerle, pikniklerle, çöplerle mahvediyoruz. Fakat, bir açıdan da, turizm potansiyelini harcıyoruz.
Turist sayısına bakınca, İspanya ve Fransa’nın başı çektiği listede Türkiye 9. sırada. Bu ülkelerde turistler var diye, her yerde otel yok, çöp yok mesela. Biraz kültür meselesi.
Turizm gelirine bakılınca ise Türkiye ilk 10’da değil. Ucuz diyebilirsiniz, daha ucuz ülkeler Tayland, Meksika mesela ilk 10’da. Demek ki bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Benim görüşüm tanıtımın ve kültür algısının yanlış ya da eksik olması.
Bu iş arkadaşım listeye bakınca şunu söyledi. Ağrı dağının Türkiye’de olduğunu bilmiyordum. Bunu ilk defa duymuyordum. Efes’i Yunanistan’da sananlar, Mezopotamya’nın %20sinin Türkiye topraklarında olduğunu bilmeyen, Göbeklitepe gibi bir yerin varlığından haberdar olmayan, Antik Yunan’ın birçok kalıntısının gezilebilir olduğundan habersiz, yaylalardan, kış turizminden ve benzeri birçok aktiviteden bir haber onlarca insana rastladım. Bu kısmen onların cahilliği olsa da, büyük ölçüde bizim hatamız.
Mesela yazın bir arkadaş İzmir’e yazlığa ziyarete geldi. Gördüğü manzara düşündüğünden çok farklıydı. Kadınlar kapalı değildi, eğlence kültürü vardı, doğa güzeldi, yemekler enfesti, insanlar sıcak kanlıydı. Onca zaman anlatsam da, ön yargılarını kıramamıştım, gördükten sonra her şey değişti.
Kültür diyince aklınıza ne geliyor bilmiyorum ama büyük bir çoğunluğun aklına Antik Yunan, Bizans, Selçuklu, Sümerler, Hititler adını saymadığımız onlarca medeniyet; yılların birikimi farklı kültürlerle yoğrulmuş edebiyat, müzik, sanat, yayla, Osmanlı’daki genelde gayrimüslimlerin mirası mimari ve diğer kültür öğelerinin gelmediğine emin gibiyim.
Emin gibi olma sebebim sadece varsayım değil, gözlem aynı zamanda. Birçok kez üniversitelerin büyük küçük kültür etkinliklerinde bulundum. Sınıf için sunumlar oldu, kültür paylaşımı amaçlı sunum günleri. Birkaç kez konsolosluk etkinlerini görme şansım oldu, bir kere de eğitim ateşinin kültür etkinliği için yaptığı toplantıya şahit oldum. Genelde hep aynı. Kültürümüz diye gösterdiğimiz şey, bir iki populer mekan (Kapadokya gibi, o da instagram olmasa böylesine meşhur olmayacaktı) kahve, yöresel kıyafetler, düğün/kına ritüelleri, rakı, bir iki yemek. Bunlar kültür öğesi mi? Evet. Bunlar bizi biz yapan, gerçekten yaşam tarzımızı, hayata bakışımızı şekillendiren birikimler mi? Kesinlikle hayır. Müzik ve yöresel kıyafetler yine fena değil ama gerisi sadece çöp. Üzücü bir şekilde kendimizi bu şekilde tanıtıyoruz.
Bir keresinde Türkiye tanıtırken, bir sunum yapmıştım. Türkiye’deki Antik kentleri ve ülkenin dört bir yanındaki farklı medeniyetlerden kalan eserleri göstermiştim. Profesör şaşırmıştı. Burası Türkiye mi diye. Sadece otelde kalınca, bunları bilmeniz mümkün değil diye profesörü bozsam da, içten içe sadece otelde kalmasının da, gittiği yerde 50km çevrenin dışından bihaber olmasının sebepleri var diye düşünmüştüm. Bu eğitim ateşesi hikayesi ile taşlar yerine oturmuştu.
Bizim kendi insanımız ne kadar biliyor? Neredeyse sıfır. Diplerindeki kilisenin varlığından haberdar olup, neden öyle bir kilise var, bizimle ilgisi ne diye bilmemeleri de yine kendi ayıbımız. Bu cehalet mi yoksa kibir mi bilmiyorum.
Aynı şekilde o kadar kahve, rakı, meze anlatırken; kendi yemek çeşitliliğimizden bile haberimiz yok. Sinema, edebiyat, müzik, tiyatro, yaylalar vs. sanki yok gibi. Kültür algımızın içinde yer alan öğeler değil.
Aslında hem sahiplendiğimiz hem de çizdiğimiz imaj geçmişten bugüne gelememiş, kültürü binlerce yıllık adet ve alışkanlıklardan ibaret gören cahil bir imaj. Bugünden kopuk, geçmişten habersiz. Bugüne bağlı olmayan kültür, kültür değil tarih olur ancak. Hatta tarih demek bile zor. Kolektif anı, abartılı bir fantazi.
Durum böyle olunca ne ortak bir kültüre sarılıp, millet labiliyoruz ne de kimsenin bugün nasıl yaşadığımızdan, hayat tarzlarımızdan haberi oluyor. Sonra da dünyanın bizi anlamasını bekliyoruz. Anlaşılmayınca da, Türk’ün Türk’ten başka dostu olmaz diye kendimizi avutuyoruz.

Leave a comment