10 Kasım 2016’da şu yazıyı yazmıştım:
https://bahadirhancicek.medium.com/10-kas%C4%B1m-2016-39f457539d25
Ne yazık ki, düşüncelerim çok da değişmedi. Belki de daha katılaştı bu konuda. İçimdeki hüzün ve mutsuzluk buna bağlı umutsuzluk daha da arttı.
Yas 100 yıl tutulmaz, gerçekten tanınmayan biri özlenmez, ölen geri gelmez.
Atatürk’ün ulusal devlet kurması, bunun tek doğru olduğu, değiştirilemez, tartışılmaz anlamına gelmiyor. O dönemki değerleri, düşünceleri de aynı şekilde. Bunların hiçbiri kutsal değil. Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada dogmalara karşı bir adamı, dogmaya dönüştürerek anıyoruz. Halbuki bıraktığı en büyük miras ne özgürlük ne de cumhuriyetti. En büyük miras akılcılık ve dogmalara karşı savaştı. Atatürk bugün olsa, 1938’de ölen Atatürk’ün bu kadar idealleşmesine, kusursuz bir süper kahraman olarak görülmesine, fotoğraflarına, heykellerine, sanki yaşıyormuşcasına yapay zeka ile oluşturulmuş görüntülerine karşı olurdu. Sizler de onun birçok fikrine aynı şekilde karşı olurdunuz.
Atatürk’ün eşi benzeri az bulunur askeri dehası dışında, politik hamlelerinin ardındaki nedenleri, 1.Dünya Savaşı öncesi, sonrası ve o dönemdeki politik durumu, neden Fransız İhtilali ile yükselen ulusalcılık fikrini benimsediğimizi, neden batı medeniyetini örnek aldığımızı anlatmama gerek yok sanırım. O dönemin şartlarını ve bakış açısını hali hazırda çok kez dinlemiş ve anlamış olmasınız. Ben 1938’den sonra neler oldu biraz oradan başlamak istiyorum.
Çok partili demokrasiye geçtik.
1938’den bu yana bir sürü darbe ve darbe girişimi yaşadık.
Anayasa birçok kez değişti.
Partiler yasaklandı, yeniden kuruldu, sistem değişti.
Nato’ya katıldık.
Kıbrıs Harekatı yapıldı. Ambargoya uğradık. Nato’yla ilişkilerimiz değişti.
Avrupa ekonomik topluluğuna katıldık.
Avrupa parlamentosunda kurucu üye olarak yer aldık, birçok politik gerçekliğimiz de buna göre şekillendi.
AB’ye girme yolunda müzakerelerde bulunduk. Yasalarımızı değiştirdik.
Toplam 21 hükümet değişti.
Azınlık sorunları yaşadık, trajik olaylar yaşandı.
Soğuk savaşı, iç çekişmelerle geçirdik. İki yakamız birbirini yok etmek için uğraştı.
Sınırlarımızda savaşlar oldu, birçok yere asker gönderdik.
Dünya’da ise:
İkinci Dünya Savaşı yaşandı ve kıtanın tüm politik algısı ve yapısı değişti.
Marshall yardımları devreye sokuldu.
ABD, komunizm tehdidine karşı Türkiye ve Yunanistan’ı destekleyeceği Truman doktrinini açıkladı.
NATO kuruldu.
Kore savaşı oldu.
Suveyş krizi yaşandı.
Berlin duvarı inşa edildi.
Kuba Nükleer Füze krizi yaşandı.
Vietnam Savaşı gerçekleşti.
İsrail- Arap savaşları yaşandı. Halen daha devam ediyor.
Sınırlar değişti. Yeni devletler kuruldu, birlikler dağıldı. Yeni birlikler kuruldu.
İran devrimi oldu.
İran- Irak savaşı yaşandı.
Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Kuruldu.
Berlin Duvarı yıkıldı. Soğuk savaş sona erdi.
Körfez savaşları yaşandı.
Kuzey Atlantik Ekonomik Anlaşması imzalandı.
Kosova Savaşı yaşandı.
11 Eylül yaşandı ve sonrasında Ortadoğu daha karıştı.
Arap Baharı oldu. Diktatörer devrildi.
Suriye iç savaşı yaşandı.
ABD askerlerini çekti.
Rusya- Ukrayna Savaşı yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor.
Bunlar gibi onlarca irili ufaklı dünya politikası kadar ülkenin de çizgisini kayda değer şekilde değiştiren birçok kriz yaşandı.
Bu arada teknoloji gelişti.
Internetle tanıştık. Mobil telefonlarla tanıştık. Sosyal medyayla tanıştık.
Bunlarla tanıştıkça ve içli dışlı oldukça tüm hayat alışkanlıklarımız, bu zamana kadar öğrendiğimiz her şey, kültür algımız, gerçekliğimiz ve olayları algılama şeklimiz değişti.
Genellemeler arttı. Kutuplaşma arttı çünkü bilgi arttı. Her şey bizi ilgilendirir oldu. Cancel Culture ile tanıştık. Gördüğümüz mikro örnekleri genelleyerek linç etmeyi öğrendik.
Habercilik değişti. Tirajın yerini tık aldı. Reklamlar aldı. Editörden geçmeyen bilgiler arttı. Sindirebileceğimizden çok daha fazla bilgiye maruz kalır olduk. Manipulasyonlar arttı ama biz kendi edindiğimiz bilginin doğruluğuna inandık. Bilgiyi filtreden geçirmeyi bıraktık.
Politik doğruculuk önemli bir hal aldı. Yeni genel doğrular, varsayımlar türedi. Her türlü aptalca düşünceyi de duyar olduk. Önemsiz yığınların düşünceleri, önemliymiş gibi hayatımızda yer etmeye başladı ve bunu demokrasinin önemli bir parçası olarak görmeye başladık.
Kısacası. 20 yüzyıla kadar bildiğimiz, öğrendiğimiz her şey çöp oldu. Peki bunun Atatürk ile ilgisi ne?
Atatürk, o dönemin şartlarında yapabileceğini yaptı. En iyisi en kötüsü tartışılır ama labildiğince en rasyonelini yaptı. Bize bazı değerleri bıraktı. (aslında biz onları değer olarak benimsedik). Bu değerler ne cumhuriyet ne demokrasi ne bireysel haklar ne de 6 ok. Tek önemli değer AKILCILIK.
Ölümünden bu yana her şey değişti. Doğal olarak 100 sene önceki fikirleri, yaklaşımı da bugün pek bir şey ifade etmiyor akılcılık dışında. Elbette bazı söyledikleri, yaptıkları halen daha faydalı ama tek mutlak çözüm ya da aradığımız çıkar yol değil.
Atatürk’ün hayattaymış gibi oluşturulan görsellerle, Atatürk’e benzeyen aktörlerle, heykellerle, fotoğraflarla hatırlanmak istediğini düşünmüyorum. Geçmişe takılıp kalan bir toplumun ideali olmadığı açık. Hayatında zaten en çok mücadelesini, halkın putlaştırdığı figürlerle olduğunu görüyoruz.
Atatürk’ün kurmaya çalıştığı sistem lider sistemi değil, halk sistemiydi. Sürekli lider bekleyen ve onun peşinden kör bir şekilde giden bir halk değildi ideali. Yani Atatürk’ü metalaştırmak, ölümsüzleştirmek, sonsuzluğa atfetmek; onun fikirlerinin tam tersi aslında.
Atatürk bugün yaşasa birçoğunuz fikirlerine karşı çıkacaktı. Kimisim Türkçülüğüne, kimisi modernizmine, kimisi yasaklarına, kimisi zorlamalarına karşı çıkacaktı. O da, bugün yaşasa olduğundan farklı biri olacaktı. Pragmatik bir lider olarak; nabza göre şerbetini verecek, hedefine giden yolda elinden geleni yapacaktı. Geçmişe takılmak yerine önüne bakacak ve ona göre adımlarını atacaktı.
Evet, 1938’te ölen Atatürk’ün idealleşmesine, kusursuz figür olarak gösterilmesine karşı olacaktı.
Bugün andığımız, posterlerini astığımız Atatürk gerçek Atatürk değil, idealizmdeki Atatürk aslında. İnanmıyorsanız birbirinize sorun Atatürk diyince aklınıza ne geldiğini?

Atatürk’ü anmayalım mı? Milli bayramları kutlamayalım mı?
Atatürk’e bu kadar sarılmamızın bir nedeni var. Çaresizlik. Her şeye rağmen insanların, ortak değerler etrafında birleşmeye çalışması elbette güzel.
O yüzden anın. Siyasal İslam gerçekliği, bu ülkede var olduğu sürece onların gözüne gözüne sokarak, abartarak anın.
ama
Atatürk’ün geri gelmeyeceğini bilerek,
bıraktığı değerlerin dogmalar olmadığını bilerek,
dünya gerçeklerinin değiştiğini farkederek,
onu idealleştirmeyerek,
metalaştırmayarak,
yaşıyormuş, her an gelecekmiş gibi davranmayarak,
özlemeyerek,
akılcılığı elden bırakmayarak anın.


Leave a comment