Bakış açımızı nasıl savunuruz? Kesinlikle, televizyonlarda gördüğümüz gibi bağırarak, haykırarak, kafa göz birbirine dalarak değil. Sonuçta medeni insanlarız.
Televizyonlardaki insanlar, her ne kadar en ilkel haliyle yapsalar da, aslında amaçları güçlü durmak. İlkel olmayan versiyonu ise; doğru bir mantık akışı, uygun bir ses tonuyla, kimsenin söz hakkını gaspetmeden düşüncelerinin arkasında sapasağlam durmak kadar o düşünceleri en iyi şekilde aktarabilmek. Bunun başarabilen insan ise, kimi zaman zayıf ve güçsüz hissettiği dünyada hayalleri için savaşmaya devam edebilir. Başaramayan ise, doğanın kanunu, zayıf olduğu için elenir gider.
Bakış açımızı savunma yeteneği, doğuştan gelen bir yetenek değil öğrenilen bir yetenek. Bu yetenek sadece hayatta kalmamızı, hayatta başarılı olmamızı sağlamaz aynı zamanda ne istediğimizi, hayattan beklentimizin ne olduğunu da anlamamıza yardım eder.
Bu bölümde, düşüncelerimizi nasıl kabul edilebilir sınırlar içerisinde savunacağımızı konuşacağız. Başkalarının bizi kullanmasını, manipule etmesini nasıl önleriz, nasıl kendi önceliklerimizi her zaman öncelik olarak koruyabiliriz, gelen eleştirileri en iyi şekilde nasıl karşılarız bunu öğreneceğiz ya da öğrenmiş gibi yapacağız. Sonuçta ne ben öğretmenim, ne de siz öğrenci.
Öğrenmiş gibi yaptığımız şey, aynı zamanda hayatımızı kendi önceliklerimize göre nasıl düzenleriz, nasıl yönlendiririz, nasıl kendi hayatımızdan sorumlu oluruzu anlamamıza yardımcı olacak. Evet, kendini tanıma serüveninde başlayan birey olabilme, kendimiz olabilme, özgür olabilme yolunda ilerlemeye devam ediyoruz. Hiçbir şey o kadar kolay değil.
Buradaki tek zorluk yazdıklarımı okurken, sıkılmanız, elinizin telefona gitmesi ve kendinizi instagramda kedi, köpek videosu izlerken bulmanız değil. Aynı zamanda günlük hayatımızda bize öğretilen, toplumsal ve kültürel olarak dikte edilen, iş yerinde, okulda otorite tarafından bize diretilen şekilde yaşamamız. Doğal olarak, bizi huzursuz eden şeylerin en temelinde yine alıştığımız ve öğrendiğimiz yaşam tarzımız, düşünce yapımız yatıyor. Kendimizi geri plana atmak, aslında konfor alanı zannetiğimiz şeyin ta kendisi.
Buna karşı nasıl direnebiliriz?
İsyan, devrim ve anarşiyle değil.
İlk olarak bilinmesi gereken şey, fikirleriniz ne kadar saçma olsa da, var olma hakkına sahip(ne yazık ki). Başkalarının onayından bağımsız olarak düşünebilir, dilediğinizi söyleyebilir ve yapabilirsiniz. Düşündüğünüz her şey son derece özel.
İnsanları birbirinden ayıran yani sizi siz yapan şey zaten bu özel düşünceler. Ancak diğer bir gerçek de, farklı düşünce ve fikirlerin, eylemlerin toplum içinde hoş karşılanmadığı. Bu durumda insanda ister istemez bir güvensizlik yaratıyor. Ya bir şey derlerse, ya beni de bir sınıfa koyarlarsa… Halbuki sizi kalabalıkta bir adım önde tutan şey sahip olduğunuz farklı düşünceler.
Örneğin; muhalif olmak, aslında düşüncenizin değerli olduğuna inanmanız ve onun için savaşmaya hazır olduğunuz anlamına geliyor. Belki gerçekten de sıradışı bir düşünce ortaya koyuyorsınız, belki gerçekten de düşünceleriniz kimse tarafından onaylanmasa bile yayılmaya değer. Bu durumda vazgeçmeniz, içinize çekilmeniz işleyebileceğiniz en büyük suç olabilir. Vazgeçtiğiniz için de, bu suçun azabını en çok siz çekeceksiniz.
Eğer birileri gerçekten cesur olmasaydı, bugün halen güneşin ve gezegenlerin dünya etrafında döndüğünü düşünecektik. Dünyanın düz olduğuna inanacaktık. Siyahileri köle olarak görecektik. Cumhuriyetle tanışamayacak, demokrasi nedir bilmeyecektik ama Sokrates de asılmayacaktı. Nerede duracağını, bilmek de önemli.
Dayanma gücü
Dayanma gücü, kişisel sınırlarınızı bildiğiniz anlamına gelir. Bu ne demek?
Bu, istekleriniz ve ihtiyaçlarınız için savaşmayı bildiğiniz gibi, bazı şeylere ‘hayır’ demeyi de öğrenmek ve bunun uygulamak demek. Kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeniz demek.
Hiçbir şey son şansınız değil hayatta. Karşılaştığınız herkesi, her cümleyi tartışmaya açma hakkına sahipsiniz. Herkes yanlış olabilir. Doğal olarak her düşüncenizi seslice dile getirebilmeli ve tartışabilir olmalısınız. Vermek istediğiniz mesajı özgürce karşıya iletebilmelisiniz. Böylece söylediğiniz şeyin başkaları için ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu da görebilirsiniz.
Tabii ki burada cahilce bir özgüvenden ve tartışmadan bahsetmiyoruz. İçi dolu fikirler konumuz.
Düşüncelerin Tutarlılığı ve Sürekliliği
Düşüncelerinizin arkasında durabilmenin bir diğer önemli bileşeni iletişim yeteneğiniz. İsteklerinizi açık ve anlaşılır şekilde ortaya koyabiliyor musunuz? Bunu ortaya koyarken, karşınızdakine olan saygınız devam ediyor ve diğer tüm duygulardan arınabiliyor musunuz?
Bir tartışmayı kazanmanın en iyi yolu, tartışmayı kazanmak için yapmamak. Bu bir savaş değil. O yüzden, kendini kontrol edebilen, karşısındakine saygısını koruyan, saldırmayan, ne söylediğini bilen, kendine güvenen birisi her zaman birkaç adım önde.
Aklıma Barış Manço geldi. Hızlı ve anlaşılmaz konuşmasının ve herkesin saygısını kazanan sanatçı kimliğinin yanında, yaptığı tüm röportaj ve açık oturumlarda (youtubedan izlediğim kadarıyla) en çok dikkat çeken yanı karşısındakine olan saygılı tutumu ve sakin tavrı. Benzer bir sürü örnek bulunabilir ama eski röportajlarda onu başka yöne çekmeye çalışanlara fırsat vermemesi ve onlarında saygıyla dinlemesini sağlaması dikkatimi çekti.
Empati de, diğer önemli nokta. Karşıdakinin psikolojisini analiz edebilmeli, hassasiyetini anlamalı, temel prensiplerini bilmeli ve empati yapabilmelisiniz. Karşınızdakinin değerlerini, düşünce sistemini ve ruh halini iyi anlamalısınız.
Burada da aklıma gelen şey; tartışmaya açık konular. Kürt meselesi, siyahiler, eşcinseller, feminizm, hayvan hakları. Hassasiyeti olan insanlarla konuşurken, bu hassasiyet dikkate alınmadığı zaman ortaya sadece kavga çıkıyor.
Argüman üretirken kullanılabilecek metotlar:
- Tekrar İşlemek
Muhatttapın, argümanlarını tek tek analiz ederek, beraber teker teker çözme yöntemidir. Böylece kendi bakış açınızı yavaş yavaş kabul ettirirsiniz.
Falcıların, önce inanman lazım yoksa işe yaramaz demesi gibi ben de burada önce bilgi lazım ve tartışılan şey inanılan bir şey değil, gerçkten bir düşünce olması lazım. Yoksa sizi buraya alıyorum → https://tr.wikipedia.org/wiki/Felsefi_ustura
2. Salam Metodu
Önce en önemli bilgiler konuşulur, kabul ettirilir. Geriye kalanlar ise yavaş yavaş çözülür. Ana fikir, karşılıklı fayda. Niye salam bu metodun adı fikrim yok ama yanına kaşar da iyi gider ekmek arası. Jelatine sarılıp, işe/okula götürünce tadından yenmez.
3. Pozitif Cevap
Karşıdakinin her şeye evet diyeceği şekilde muhabbet kurulur. Birkaç evetten sonra diğer sorularınıza da, daha ılımlı yaklaşılır. O yüzden basit sorular ile, karşıdakine üstünlük hissi vermek, güzel strateji.
Ama dikkat edin sonunuz Louie CK seyircileri gibi olmasın ya da Sokrat gibi.
4. Klasik Retorik
Muhattabın söylediklerine başta katılırsınız. Sonra güçlü bir argümanla, düşünsel taaruza geçerek aksini ispatlarsınız. Özellikle agresifçe konuşanlara karşı etkili bir yöntem.
Düşüncemizi savunurken, ne zaman vazgeçeceğimizi bilmemiz önemli. Daha önce verdiğimiz örneklerde olduğu gibi işin sonucu ölüme kadar gidebilir ya da silivriye. Aynı zamanda ne tür sorularla karşılaşabiliriz diye de düşünmek gerekir. Burada da, tabii ki önemli olan şey neyi savunduğunuzu bilmeniz. Yoksa sosyal medyanın %99’u gibi ne dediğinizi bilmeden savunursanız, geriye ne saygınlık kalır, ne tartışma konusu ne de bilgi. Bu durumda sadece iyi bir politikacı olabilirsiniz.
Önemli bir konu tartışıyorsanız, bunu nazikçe ve her türlü çekişmeden uzak, çatışmaya sebep olmayacak şekilde yapmalısınız. Türkiye’den örnek veremiyorum ama youtube’da yabancı kaynaklarda çok iyi tartışma örnekleri görebilirsiniz.
Tartışma tanımı üzerinde de düşünmeyi unutmayın. Tartışma; bir savaş, düşünce kavgası, üstünlük maçı ya da anlaşmazlık demek değil, her ne kadar bizde öyle anlaşılsa da. İnsanlar, hem fikir olduğu konuda da tartışabilir ve düşüncelerini geliştirebilirler.
Doğal olarak, bir düşünceyi savunurken başkalarını suçlamamalı, sert konuşmaktan çekinmeliyiz. Kişisel sıkıntılı olduğumuz biriyle konuşuyorsak, konuşmanın devamını gerektiğinde ertelemeli, sakinleşmeli, düşüncelerimizi bir sistematiğe oturtmalı ve sonra devam etmeliyiz.
Bazen konuştuğumuz kişi yanlış olabilir ama tam tersini düşünür. Onları yargılamak yerine anlamaya çalışmak gerekir. Farklı medyalarda ya da ortamlarda gördüğünüz zeki, sabırlı ve iletişim yeteneği güçlü insanların yaptığı da bu. Hem içeriği hem de karşıdakinin davranışlarını anlamaya çalışmak. İnatçı davranışları rasyonel zemine oturtarak analiz etmek. Kendi düşüncemizi doğru şekilde ortaya koymak için yapmamız gereken tam da bu. Kendimizi diğerinin yerine koyarak, ne kadar saçmalasa da, anlamak için çaba göstermek ve kötü sonuçtan kaçınmak.
Yazarken düşündüm de, gerçekten de, televizyonda gördüğümüz örnekler olması gerekenin tam tersi. Sıfır anlayış, sıfır saygı, sıfır empati, sıfır sabır…. Kocaman bir sıfır.
Sakin kalıp, mantıklı düşünen bir insan, konuşmanın tartışmaya dönmesini de engeller. aslında buna tartışma demeyelim. Sözlü kavga diyelim.
Ayrıca bu sayede yakın ilişkiler kurma yeteneğiniz de gelişir, olayları daha derinlemesine görmeyi de öğrenirsiniz. Daima başkalarının penceresinden bakmayı deneyi.
Üzülecek bir şey yok
Başkaları tarafından onaylanmadığınızda, destek görmediğinizde üzülmek yerine Einstein’ın dilini dışarı çıkardığı pozu düşünün. Kim bilir kaç kişi bu adam rahatsız dedi. Aslında tek yaptığı doğru soruyu sormaktı. Zaman herkes için aynı mı? Sonra bu sorunun ardından gitti.
En yakın arkadaşlarınız, aileniz bile sizi desteklemeyebilir. En yakın insanlar genelde başarılarımız ve hayallerimiz önünde en büyük engellerdir aslında. Çünkü bizim için fazla kaygılanırlar. Bizi konfor alanına sabitlemeyi severler. İyi niyetleri, aleyhimize çalışır. Her şeyi söyleme hakkına sahip görürler kendilerini. Kendi kötü tecrübelerini de ortaya dökerler. Eminim aklınıza gelen bir fikir, paylaştığınız güvendiğiniz kişiler yüzünden başlamadan ölmüştür.
Buna karşı ne yapabiliriz? Aynı şeyi. Kendi tecrübelerimizi ortaya koyabilir, güvenimizi ortaya koyabilir ve kararlı bir duruş sergileyebiliriz. Böylece sizinle ilgili kaygıları azalır. Hedeflerinize nasıl ulaştığınızı, neler yaptığınızı dostça ve kibarca anlattığınızda; yanlış anlaşılmalar, korkular, önyargılar, kaygılar da ortadan kalkar.
Bu ister bir fikir olsun, ister düşünce, ister iş fikri, isterseniz sert bir tartışma. Derdinizi anlatamadığınızı hissettiğinizde ya da yanlış olduğunuzu anladığınızda durumu kabul edin. Sinirlenmeyin, egonuzu da elden bırakmayın. Çünkü aksi halde agresifliğiniz, memnuniyetsizliğiniz ortaya çıkar ve ilişkileriniz de zedelenir. Özellikle politik konularda bu çok oluyor. Alakasız şeylerin, ilişkilerinizi yok etmesine izin vermeyin.
Tartışmayı kazandığınızda, haklı olduğunuzda ise mütevayı ve sakin bir şekilde hareket çekip, ‘söylemiştim’ diyin. Dalga geçin, hakaret edin. Bir daha da konuşmayın. Sokr tabelasına çentik atın.
Ama çok daha iyisi sizi dinlediği için, anladığı ya da anlamaya çalıştığı için ve kabul ettiği için teşekkür etmek; memnuniyetinizi, saygınızı ortaya koymak.

Leave a comment