100. Yıl ve Seçimler

Gönül isterdi ki, cumhuriyetin 100.yılını coşkuyla kutlayalım. Böylesine kritik bir seçim olmasın, Kılıçdaroğlu, Erdoğan başta olmak üzere tüm siyasilerin isimlerini zikretmeyelim ama olmadı. Kritik bir uçuruma yuvarlandık. Köprüden önce son çıkışı da kaçırdık. Köprü yıkılmasın ki, geriye dönebilelim diye uğraşıyoruz.

Yurtdışında oturduğum rahat koltuğumdan doğru analiz ‘kasmak’ değil niyetim. Türkiye gündemi ister istemez etkiliyor günlük yaşantımı. Almanya’dayken Türkiye’den kaçmak kolay değil. Almanya’nın ikinci dünya savaşı, sonrasında Doğu Almanya geçmişini de düşününce Türkiye’nin geldiği nokta, karşılaşacağı onca sorun üzüntü veriyor.

Büyük bir iletişim sorunu olduğunu düşünüyorum. Bunun sorumlusu muhalefet değil. Örneğin, yıllardır aynı şeyleri söyleyen gündeme getiren Kılıçdaroğlu’nun Babala Tv yayınından sonraki ‘bunca zaman niye konuşmadın’ tepkileri bunun en büyük örneği. Aslında bunca zaman konuştu ama dikkate alınmadı. Basının %99’una sahip iktidar tarafından söyledikleri önemsizleştirildi, laf kalabalığına katıldı.

Torba yasalar, anayasa değişiklikleri derken herkes işine gelene tamam diyip, işine gelmeyene karşı çıktı. Sonunda da, nasıl bu noktaya geldik dediler. Basit. İktidar, tüm vatandaşlarını kendi çıkar ağına ortak etti. Farkederek ya da farketmeyerek herkes buna alet oldu. Peki bunun nedeni neydi?

  1. Devletçilik

Bence yanlış anlaşılan devletçiliğin kurbanı olduk. Devlete ve kurumlarına sonsuz güven, devlet yapıyorsa vardır bir bildiği bakışı iktidarın kendini devletleştirmesiyle aleyhimize işledi. Halbuki devletim amacı halkına en iyi imkanı sunması, onu koruması ve vatandaşına hizmet etmek. Hizmet derken de, hizmet bağımlısı tipler gibi neden evimin önünden otobüs geçmiyor gibi saçmalıklardan bahsetmiyorum. Refahtan, bireycilikten, fırsat eşitliğinden, adaletten, kültürden, sanattan, eğitimden bahsediyorum.

2. Milliyetçilik

Yine yanlış anlaşılan bir konu ve bence muhalefetin iletişiminin koptuğu konu da burası. Bence milliyetçilik savaş durumu hariç hiçbir işe yaramıyor. Çünkü milliyetçilik algısı ülkeni sahiplenmek, en güzel şekilde yaşamak değil Türkiye’de. Daha çok savaşmak, yok etmek ve yeni endüstriyelleşen bir devletin semptomu olarak her şeyi ‘yerli ve milli’ yapmak.

İktidarın başarılı şekilde kullandığı konulardan birisi de bu. Düşmanlar yaratmak, buna inandırmak ve ben gidersem bizi bitirirler algısı. Çünkü ilk maddedeki gibi iktidar devletleşti. Halkın vergisi ile yapılan her şey iktidarın bir lütfu olarak sunuldu. Devletle iktidar ayrımını yapamaz hale geldi herkes. Doğal olarak da iktidar eleştirisi, devlet ve devlet kurumlarına karşı bir tutum olarak lanse edildi.

İktidar bu algıyı basınıyla, algoritmalarıyla çok iyi başardı. En ufak eleştiride bile muhalefetin karşısına savunma sanayini, üretimi, yolları, köprüleri koydu sanki muhalefet bunlara karşıymış gibi. Sanki ceblerinden para çıkarıp bunları yapıyormuş gibi. İhale yöntemlerine, sermayenin dağıtılmamasına, belli isimlere yapılan pozitif ayrımcılığa, hukuksuzluğa tepki; devlete, yapılanlara, teknolojiye, gelişime tepki olarak gösterildi.

Hiçbiri işe yaramazsa da, terör argümanı devreye girdi. Çünkü terör diyince her kesim için akan sular duruyor. Milliyetçiliği savaştan ibaret sanan bir toplumda terör argümanı her zaman işe yarar, yaradı ve yarayacak.

Doğal olarak; demokrasi, özgürlük, adalet, ekonomi, eğitim söylemleri hiçbir karşılık bulmuyor tabanda. Çünkü bunlar için savaşmak gerekmedi. Tepeden indi. Halka rağmen yapıldı. Atatürk, eğitimle halkını değiştirmek istedi ama bu kadar oldu. Aradan geçen yüzyılın ardından halkın tek isteği, milliyetçilik yalanının sürmesi, inancın siyasi malzeme olması.

Muhalefetin burada bence hiçbir suçu yok. İnsan kolay değişmiyor. Eninde sonunda kaderini yaşıyor. Cehalet ve kurnazlık da buna ekleninde yapılabilecek pek bir şey kalmıyor. Her şey artık şans.

,

Comments

Leave a comment