Bugünün soruları şunlar:
- Yazmak işe yarıyor mu? Size yardımcı oluyor mu?
- Kağıda döktüğünüz sırlar doğrudan ya da dolaylı olarak kimseyi incitti mi? Hayatınızda kimi bu şekilde kendinizden uzaklaştırdınız?
- Kendinize sakladığınız sırlar hem kendinizle hem de diğerleriyle bir çatışmaya neden oldu mu? Bundan dolayı pişman mısınız? Pişmansanız hemen pişman oldunuz mu yoksa yüzleştikten sonra mı pişman oldunuz?
- Sırrınız ve kendinize sakladıklarınız iyi giden bir ilişkinizi berbat etti mi? Bununla ilgili ne kadar kendinizi suçluyorsunuz?
- Neden sır tutuyorsunuz?
Aslında ilk soru üzerinde önceki bölümde az çok düşündük. Bazen bazı şeyleri anlatacak kimse bulamıyorsunuz, bazen anlatmak istemiyorsunuz çünkü kendinize bile ifade etmekte zorlanıyorsunuz. Bu durum da, sizi farketmeden de olsa gereksiz bir strese sokuyor. Onlarca düşünecek şey varken, bir de sırlarla mcadele veriyorsunuz. Yazmak da tam olarak burada yardımcı oluyor. Bazen de gerçeği duymak acı verici olabiliyor. Yüzleşmek her ne kadar zor olsa da, uzun vadede aslında girdiğiniz stresin de gereksizliğini size gösteriyor.
Peki bu kadar saçmaysa neden sır tutuyoruz?
Bu belki de, bir nevi hayatta kalma iç güdüsü. Özellikle daha çok şeyi çevreyle paylaşıp, toplumsa normların sınırlarında yaşarken, bir yandan sanal bir benlik yaratırken, bir yandan da bu benliğin ardındaki kendinizle yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz. Sosyal kabul güdüsü, sizi daha çok siz olmaktan uzaklaştırırken, bir o kadar da şeyi kendinize saklamanıza neden oluyor. Kendini gerçeklemenin önemi de burada yatıyor. O nedenle bu seriye ‘kendini nasıl tanırsın’ ismini verdim. Çünkü bu tam olarak bir kişisel gelişim değil, kendine güven ve kendini gerçekleme serüveni.
Maslow’un piramidini aklınıza getirirseniz, kendini gerçekleme aslında hayattaki birçok aşamayı atladıktan sonra geliyor. Birçok insan o temel gereksinimlerin peşinde, kendilerinden uzak bir hayat sürerek geçip gidiyor. Bizim amacımız ise bu sürecei bir hedeften çok, hayatımızın parçası haline getirmek ve ne olursa olsun kendimiz olabilmek.
Sırlara tekrar dönersek, birçoğunun önemsizliğinin dışında bir kısmı günlük ilişkilerimizi, hayatımızı etkileyebiliyor. Bu durumda gerçekten buna değer mi diye düşünmek lazım. Belki sırrımızla yüzleşmek, başkalarıyla paylaşmasak bile neden bu sırrı tuttuğumuzu anlamak yapacağımız sosyal hataların da önlenmesine yardımcı olacak.
Bu sır illa ki büyük bir şey olmak zorunda değil. Kendinize sakladığınız anlık bir yorum ya da ilişkinizle ilgili gerçek fikriniz de olabilir. Peki bunu saklamak mı daha acı verici yoksa bu sır yüzünden partnerinizi, arkadaşınızı dışlayarak size olan sevgisini ve saygısını paramparça etmek mi? Bunu bir düşünün derim. Çünkü bazen istemeseniz de, tuttuğunuz sırrın dışa vurumu bu şekilde olabiliyor. Hem kendinizi, hem de sırrınızı korumak için anlamsız pasif agresif davranışlar sergileyebiliyorsunuz. Hatta bunu, o kişiyi korumak için yaptığınıza bile kendinizi inandırmanız mümkün.
Aslında her sistem gibi insan da, girdiler ve çıktılardan ibaret. Her girdinin bir de çıktısı var. Bu enerji, motivasyon, öfke, stres, ansiyite, nefret ya da çöp düşünceler gibi her şey olabilir. Somut olmaması, aldığımız bilgilerin, düşüncelerin çıkmadığı anlamına gelmiyor.
Zamanı para gibi, düşünceleri yemek gibi düşünürsek; kendimizle biraz daha yüzleşebilir ve fiziksel, zihinsel, ruhsal olarak da sağlıklı kendini gerçeklemiş bireeyler olmaya daha yaklaşabiliriz.

Leave a comment