Özgürlük ve Değişim

Eliza Matica- Freedom(2019)

Bugün, değiştiğim gün. Aradan geçen günler, aylar, yılların ardından sonunda kavuştuğum gün. Aslında birçok kez kendimi bugüne hazırlamıştım, her seferinde bu sefer oldu desem de, sonu hüsranla sonuçlanmıştı. Fakat bugün o gün.

Garip bir his var içimde. Vücudum garip şekilde sıcak, kollarım ve bacaklarım karıncalanıyor, uyuşuyor… Sanki ruhum bedenimi yavaşça terk ediyor ve kendimi dışarıdan izliyorum. Garip bir his. Daha önce hiç hissetmediğim şekilde garip. Özgürlük, oldukça garip.

Sonunda ruhumun serbest kalabildiğini hissediyorum. Biyolojik sınırların dışına çıkabilmiş, son derece hafif ve hür. Tüm bu fiziksel ve biyolojik sınırların dışında bir yaşam hayal edebiliyor musunuz? Zaman yok, mekan yok, algısal hiçbir limit yok. Öyle bir özgürlük.

Eskiden kuşları kıskanırdım. Nasıl dünyayı tepeden görebiliyorlar, nasıl otobansız, kuralsız, onlarca kontrolden geçmeden seyahat ediyorlar, nasıl ülke sınırları onlar için işlemiyor diye. Sonsuz bir serbestlik. Sonra farkettim ki, her şey atmosferde oluyor. Onların sınırı da, atmosfer. Peki gök bir sınır mı? Elbette hayır. Sonra tekrar biyolojik vücuduma baktığımda nasıl sefil olduğumuzu, nasıl sınırlı olduğumuzu daha net şekilde gördüm.

Aslında ne olduğunu anlamak istiyordum. Anlamaya çalışmak. Biyolojik bedenime tekrar baktığımda çok güçlü bir geri dönme hissi ruhumu sarıyor her seferinde. O kadar güçlü ki, bazen vaz mı geçsem diyorum ama yine de o güçlü isteğe karşı kazanma isteğim daha ağır bastı.

Bazen kendimi yine bedenimde buluyordum. Gerçek ise sadece bir ilüzyondu. Benim için bile. Algı sadece bir ilüzyondan ibaretmiş aslında. Kolayca manipule edilebilen bir şey. Bedenimiz aslında en büyük zayıflığımız.

Tüm bunları düşünürken bir sesle uyandım. ‘Uyan!’. Vücudum gözlerini sonuna kadar açtı ve bizi gerçekliğe kimin döndürdüğünü gördüm. Birden her şey normale döndü. Tıpkı eskisi gibi ama inanması güçtü. Ya tüm bunlar ilüzyon ve diğer her şey gerçekse?

Bu soru hem vücudumu hem de zihnimi karıştırdı. Gördüğüm görüntü yok oldu. Bu sefer daha uzağa kaçabildim ve özgürlüğümü tekrar geri aldı. Sonsuz evrendeki gerçekliklerden biri… Uzunca bir uçuştan sonra tekrar o güçlü vakumu hissettim ve kendimi karanlıkta buldum.

Karanlık bu olmalıydı. Öyle zaman geçince alışılamayan bir karanlıktı. Duyduğum seslerden ise bir kutunun içinde olduğumu hissettim ama serbest bir şekilde askıdaydım. Taban yoktu, duvarlar yoktu. Bedenimle hissedebileceğim hiçbir duygu yoktu. Ağırlık, dokunma, yer çekimi. Bunların hiçbiri yoktu. Hiçliğin ortasıydı tam olarak. Bir his dışında hiçbir şey kalmamıştı. Sadece duyabiliyordum belki de sadece hissediyordum. Seslere biraz daha dikkat kesilince, konuşanın ben olmadığını farkettim ama ses bana aitti. Sesim her yönden yankılanıyordu. Tahminen kutu 27 metreküp civarındaydı ama elbette bu birim fiziksel ve biyolojik limitler altında insanoğlunun bulduğu ölçülerdi. Ne kadar tutarlıdır bilmek zor.

Sese daha çok dikkat vermeye başlayıp, söylenenleri anlamaya çalışıyordum ama hiçbir şey anlaşılmıyordu. Çığlık atmak istesem de, atamadım. Birden seslice ‘Neredeyim?’ diyebildim ama yankılanmasını beklerken, ses yavaşça uzaklaştı ve yok oldu. Aynı zamanda, diğer ses yankılanmaya devam ediyordu. Biraz zaman sonra bir iki kelime seçebildim. ‘Kimsin?’

Bu soruyu cevaplamak istesem de, yapamadım. Tekrar sessizliğe bürünmüştüm. Sanki ses çıkarak hiçbir organım kalmamıştı. Bu sefer daha net şekilde aynı soruyu duyuyordum. ‘kimsin?’ Binlerce kez yankılandı hatta milyonlarca. Zamansız, uzaysız, yokluğun içinde yankılanıp durdu. Gerçek bir hiçlik. Bu nedenle de, gerçekten kaç kez yankılandığını söylemek zor ama soruyu tüm hücrelerimde hissediyordum. ‘kimsin?’ birden kendime sormaya başladım. ‘ben kimim?’, ‘kim olmalıyım?’. Ne kadar çabalasam da, cevap veremiyordum. Hiçliğin içinde garip bir duyguyla dolmuştum. Gerçek özgürlük duygusuydu bu. Dünyadaki ya da uzaydaki gibi değildi. Kuralsız, kaossuz, fiziksel sınırlardan uzak bir duygu. Her şey, o güne kadar öğrendiğim, bildiğim her şeyin ötesindeydi. Sadece saf özgürlük hissediyordum ama bu da beni rahatsız ediyordu. Kendimi tanımlayamamam, canımı sıkıyordu. ‘Beni ben yapan neydi?’ ‘Nasıl ben olabiliyordum?’ Bu soru her şeyi değiştirdi. Hiçlik değişti, karanlık yok oldu ve oradaydım. Doğduğum yerde.

Derin bir uykudan ve stresli bir rüyadan uyanmış gibiydim. Birkaç saniye önce karanlığın içinde bir hiçken, şimdi her şey tanıdık gözüküyordu. Sokaklar, kokular, sesler. Her şey tanıdıktı. Duyularım yerinde gelmişti. Biraz duyuların keyfini çıkarayım derken, duraksadım. ‘Burada ne arıyorum? Burayı yıllar önce terketmiştim’ diye düşündüm ama bu sorular beni hiçbir yere getirmedi. Halen daha oradaydım. Bir saatten fazla zaman geçirmeme rağmen yine oradaydım. ‘Gerçeklik bu olmalı. Tüm yaşandığını sandığım tecrübelerim aslında okuduklarımdan, izlediklerimden esinlendiğim hayallerdi. Peki burada ne yapıyorum? Şimdi ne yapmalıyım?’

Düşünceler kafamda dönüp duruyordu çünkü evin yolu dışında hiçbir şey hatırlamıyordum. ‘Belki de hasta olmuştum, belki de hafızamı kaybetmiştim ve yolda yürürken kaybolmuştum. Öyleyse o an yapabileceğim tek şey hazır hatırlıyorken, eve doğru yürümek’ diye düşündüm ve yürümeye koyuldum. Sokaklar ilginç derecede boştu. Yoğun bir sessizlik hakimdi. Yürümeye devam ettim ve sonunda sokağın aşağısına ulaşmıştım. Eve çok az kalmıştı. İlerideki ilk sokaktan dönünce ev orada olacaktı. Ben de öyle yaptım ama beni büyük bir kalabalık karşıladı. Hepsi bir anda dönüp bana baktılar. Biraz dikkatli bakıp, göz teması kurduğumda ilginç bir şey farkettim. O kalabalığın hepsini tanıyordum. Tüm o yüzler tanıdıktı, herbiri daha önce gördüğüm yüzlerdi. ‘Acaba tüm bu hayallerimi, birbirine karışan bilgileri bu yüzlerle eşleştirmiş olabilir miydim?’

Bu soruyu sormamın en büyük nedeni de, Prof. Kalfa’yı görmemdi. Diğer yanda ise Olcay Bey vardı. Farklı yerlerde tanıştığım, birbiriyle alakasız iki adam.

Delirdim mi diye düşündüm. Şoktaydım ve tamamen donmuştum. Hissettiğim özgürlük hissi, bir anda yerini kapana kısılmış, avlanmış hissine bıraktı. Oradan hemen kaçmak istedim, döndüm ve koşmaya başladım ama ne kadar çok koşarsam koşayım sadece çember çiziyor gibiydim. O güne kadar tanıdığım, tanıdığımı düşündüğüm, karşılaştığım tüm yüzler oradaydı. Her sokakta aynı kalabalığa ulaşıyordum. Bazıları gülümsüyor, bazıları kahkahalar ile çaresizliğimle alay ediyor, bazıları kızgın gözlerle beni izlerken, kimisinde ise hayal kırıklığı hakimdi. Ben de kaçamayacağımı anlayınca, onlara yaklaşmaya ve konuşmaya karar verdim. O sırada kardeşim bana doğru gülümseyerek yaklaştı. Konuşmaya başladık ve ‘seni bekliyordu herkes’ dedi. Ben ise ‘kim?’ diye sordum ama o an bana aniden sarıldı. Gözümü kapatıp açtığımda ise ailemle birlikte bir restorandaydım. Ne olduğunu anlamaya çalışmaya devam ediyordum ama diğer herkes konuşuyordu. Ben ise istem dışı cevaplıyordum. Ne cevap verdiğimi bile bilmiyorum ama konuşmaya devam ediyordum. Biraz sonra tekrar dikkatimi verdiğimde onlara teşekkür ettiğimi ve bir şey için özür dilediğimi farkettim. Tüm bunu bilinç dışı yapıyor olsam bile, garip bir rahatlama hissetmiştim. Sanki içimde tuttuğum bir yük ortadan kalkmış, derin bir acı yok olmuştu. Sonra onların elini tuttum ve yine her şey değişti. Bu histen sonra ise kendimi bir dağın tepesinde bulmuştum. Hayatımda kalbini kırdığım tek kişi oradaydı. Ondan ayrılma hikayem basitti. Sebepsiz bi şekilde, ilişkiyi terk etmiştim çünkü onun hissettiği gibi bir bağ hissetmiyordum. Aradan geçen yıllar içinde her zaman özür dilemek istesem de, hiçbir zaman o şansı bulamamıştım. O cesareti de. Bu sefer oradaydı. Dağın başında başbaşa oturuyorduk ve kaçacak yer de yoktu. Bu şansı kullandım ve özür diledim. Birbirimize sarıldık ve aniden kendimi çalıştığım ilk şirkette, ofisteki masamda buldum. Olcay Bey sıcak bir karşılama yaptı ve bekleme odasına oturduk. Bana verdiği öğüdü hatırladım. Son derece değerli ve hayatımı değiştiren bir öğüttü. Bunun için kendisine teşekkür ettim. Gülümsedi ve benimle gurur duyduğunu söyledi. El sıkıştık ve yine her şey değişti. Artık olayı anlamıştım. Tanıştığım tüm insanların arasında bir seyahetti bu. Her temasta, yer, mekan ve kişiler değişiyordu. Her değişim beni daha da özgürleştiriyordu. Acı azalıyor ve rahatlamaya başlıyordum. Böylece herkesi görebildim ve onlarla konuştum. Özür diledim, teşekkür ettim, çok önceden hakkettikleri iltifatları ilettim, kimisine küfür ettim ama yıllardır söylemem gereken her şeyi söyledim. En sonunda ise yine karanlığa geri döndüm. Bu sefer havada asılı değildim. Bir sandalyede oturuyordum. Çok sağlam olmayan, bağlantı noktaları gevşemiş, tahminen vidaları dahi gözüken ahşap bir sandalyeydi ama bu düşündem de biraz sallanınca geçti. Sessiz bir sandalyeydi ve sanki ruhuma göre tasarlanmıştı. Oldukça rahattı.

Düşüncelerim yine bir sesle darmaduman oldu. Yine aynı ses ‘kimsin?’ diye soruyordu. Bu sefer yankılanmıyordu, tek bir kaynaktan geliyordu. Sesin geldiği yere döndüğümde ise kelimeler değişti. ‘Ben senim.’ diyordu.

Devamında ise tekrar ‘kimsin?’ sorusu devam ediyordu. Karanlık ise yavaşça dağılıyordu. Önce gözüm alıştı zannettim ama her saniye daha çok açılıyordu. Sonunda bir silüet görebildim. Olduğum yerden kalktım ve ona doğru yürüdüm. Aynı zamanda soruyu cevaplıyordum. ‘Ben herkesim’. Silüet yaklaştıkça daha da netleşiyordu, sorduğu ‘kimsin?’ sorusu ise devam ediyordu. Ben de, ‘herkesim’ diye cevaplamaya devam ettim. ‘Herkesim. Gördüğüm, duyduğum, okuduğum, gözlemlediğim…’

Sonunda karanlık yok olmuştu. Onu daha iyi görebiliyordum. Silüet değildi artık, yüzünü görebiliyordum. Bu benim yüzümdü. Bana doğru gülümsedi ve son sorusunu sordu. ‘seni ben yapan ne?’

…..

Bugün değiştim gün. Ne değişti bilmiyorum ama daha güçlü ve özgüvenli hissediyorum. Sahip olduğum ve yaşadığım her şeyle minnet duyuyorum. Yaşadığım onca kötü gün, iyi gün, mutlu ve üzgün günler; üzdüğüm onca insan, pişman olduğum onca şey…Hepsiyle, yaşadığım her anla gurur duyuyorum. Mutlu ettiğim insanlar, güzel vakit geçirdiklerim hepsine karşı minnet besliyorum. Geçmiş geçişte kaldı. Hayat ise iniş ve çıkışlarla dolu. Tüm yapmam gerekenin hayatı olduğu gibi kabul edip, her anın bizi biz yapan tecrübeler olduğunu anlamak. Evet, bugün yeni bir gün. Değiştiğim gün. Yeni bir başlangıç.

,

Comments

Leave a comment