Hayat ne kadar anlamsız değil mi?
Birçok şey bizim kontrolümüzde değil. En ufak bir bilgi bile olmadan, başkalarının hatalarının bedelini ödüyoruz. Birileri işini doğru yapmadığı için binlerce hayat sona eriyor. İşini yapmayan adam ‘ne olabilir ki?’ demiştir kesin.
Para her şeyi satın alabiliyor. Enkazı kaldırıp, yeni şehirler yaparak anıları yok bile edebiliyor. Peki yaşanan onca travma, yok olan hayatlar, dağılan aileler?
Büyük umutlarla planlar yapıyorsun, para biriktiriyorsun ve sevdiğinle evleniyorsun. Ertesi gün hayallerin üstüne göçüyor. Gerisi karanlık.
Okuyorsun, çalışıyorsun, çabalıyorsun… Dünyayı kurtarırcasına varını yoğunu veriyorsun ve 45–60 saniyede hepsi anlamsızlaşıyor.
Hayatını bir ev bir araba almak için harcıyorsun. Doğduğun coğrafyanın kaderi, bunlar için hayatını harcamak zorundasın. Tam oldu bu iş diyorsun ve hepsi saniyeler içinde yok oluyor tıpkı verdiğin nefes gibi.
Bazen de şans eseri kurtuluyorsun. Mucize diyorlar. Kutluyorlar, seviniyorlar. Gerçekten de, bu bir kurtuluş mu yoksa kaybettiklerinin acısını her dakika yaşayacağın bir işkence mi?
Annesiz, babasız büyüyen bir çocuğu anlayabilir miyiz gerçekten? Tüm ailesini kaybetmiş bir anneyi, babayı? Peki onlarca yıl yaptığı işi, uzvunu kaybettiği için yapamayacak olan ama hayatta kaldığı için sevindiğimiz insanı hatırlayacak mıyız, hayatımızın içine hiçbir şey olmamış gibi alacak mıyız sizce?
Ölüler? Kurtulmuşlar mıdır? Geriye kalanlar? Ölmeyi mi yeğlerler yoksa bizim kadar mutlular mı hayatta kaldıkları için?
Enkaz altında binler varken ve tek tek yok olurken; dışarıdaki milyonlar olarak aldığımız nefesi mi kutlamalıyız yoksa hayatın anlamsızlığı karşısında donup kalmak mı en mantıklısı?
Yığınların altında yaşam mücadelesi vereni anlamak mümkün mü? Bir anda sıfırlanan bir hayatın empatisini yapabilir miyiz gerçekten? Bundan yıllar sonra o acıyı hatırlayıp, kahırlanabilir miyiz yoksa yine kendi rutinimize gömülüp, hiçbir şey olmamış gibi yaşamayı mı seçeriz?
Hayat oldukça anlamsız.
Deprem olduğunda Kolombiya’daydım. Her köşesinden kan akmış, infazlar, bombalı saldırılar, iki ateş arasında ölen çocukların hikayesini dinlerken; nasıl bu kadar pozitif bir millet olabiliyorlar diye düşünüyordum. Biz niye böyle olamıyoruz?
Onlar için iki önemli kelime vardı. ‘umut’ ve ‘dönüşüm’. Birisi hayatta kalmalarını sağlamış, diğeri ise geleceğe umutla bakmalarını.
Deprem olunca anladım ki, bizde eksik olan şey umut. Gülemiyoruz çünkü dönüşüme olan inancımızı kaybetmişiz. Geleceğimiz çalınmış, ‘umut’ kelimesinin varlığını bile unutmuşuz. Dönüşüm bizde umut değil, korku getiriyor. Bilinmezlikle savaşıyoruz her gün.

Leave a comment