Korkmuyordu. Hazırdı. Genel görüşlerin aksine, en aciz durumda tanrıya sığınmıyordu. İnançsız geçen 70 yılın ardından o duyguyu tamamen kaybetmişti. Ölüm her zaman oradaydı ve her zaman bir seçenekti. Hayat ona uzunca bir yaşam vermişti. Her gününü yarın ölecekmiş gibi yaşayabilmiş, geriye dönüp baktığında yaşanmışlık görüyordu. Her şey gibi tüm o yaşanmışlık da, tarihe karışacaktı.
Birden bir ürperme geldi. Sıcak bir suyun içinde, suyla beraber soğuyor ve hafif bir rüzgar teninden ufak parçalar koparıyor gibi. Bir yandan inanılmaz bir rahatlama, öte yandan daha önce hiç hissetmediği kadar rahatsız edici bir ürperme hissi.
Eliyle derisini kaşımak istese de, son günlerdeki yorgunluğu ve hissettiği ağırlık nedeniyle parmaklarını bile oynatmakta zorlanıyordu. Zaman gelmişti. Yıllar önce hayal ettiği gibi, odasında yalnızca yok olmuyordu. Anlamlandıramadığı sesler duyuyordu. Acaba arkamdan ağlıyorlar mı yoksa çoktan kutlamaya mı başladılar diye düşündü. Daha önce bulunduğu cenazelerdeki ağıtlar, bağırış çağrışlar, tonlarca göz yaşı her zaman anlamsız gelmişti. Ağlayanlar için hayat devam edecek diye düşünmüştü. Yıllar önce farklı ülkelerde gördüğü danslı ve müzikli cenazelere özenmiş ve kendi ölümünün ardından da kutlanmalar yapılmasını dilemişti hep. Ölüm neden üzücü olmalıydı ki? Güzel bir veda partisini neden hak etmeyelim? En güzel anıları düşünmek, o günü en güzel şekilde yaşayarak kişiyi uğurlamak daha iyi olmaz mıydı?
Tekrar bir ürperme hissettiğinde, ara ara bilincini kaybettiğini farketti. Düşüncelerine odaklanmaya uğraşsa da, sanki tüm o düşünceler ve anılar kaçıyor; o da yakalamak için çok yavaş kalıyordu. Artık kovalamayı bırakmıştı. Hayatında bir kere tadabileceği ve hafızasına kazınmayacak bu anın tadını çıkaramaya karar verdi. Yapabildiği en iyi şey vücudunu dinlemekti. Tenindeki üşüme hissi tatlı bir sıcağa bırakmıştı kendini. Sıcacık bir denizde, güneşin keyfini çıkarıyordu sanki. Omuzlarına da birisi masaj yapıyordu. Saçların arasında gezen parmaklar gibi, kasların arasından geçiyordu sanki. Hiç olmadığı kadar rahatlamıştı. ‘gel’ diye bir ses duydu. Dönüp baktığında o güzel yüzü gördü. Hiç değişmemişti. Zamana meydan okumuştu adeta. Güzel gözleri, pürüssüz teni, utangaç gibi gösteren yanakları aynı şekilde duruyordu.
Aniden vücudunda hissettiği hareketle kendine geldi ve yok olmaya devam ettiğini hissetti. Genç yaşta kaybettiği eşini görmek, içini daha büyük bir huzurla doldurmuştu.
Kaç saattir uyuduğunu bilmiyordu. Gerçekten uyuyor muydu ondan da emin değildi ama artık çok daha ağırlaşmış hissediyordu. Sanki vakumlu soğuk bir tüpün içindeydi. Nefes almıyordu, alma gereği de duymuyordu. Kalbi artık atmayacağım dercesine ağır hareketlerle görevini yaparken; eli, ayağı, parmakları düşmüş gibiydi. Sanki hiç var olmamışlar gibi.
Her geçen dakika daha da rahatlıyor gibiydi. Sanki yıllarca biyolojik vücudunun sınırları kalkıyor ve bambaşka bir boyuta geçiyor gibiydi. Kanının çekildiğini hissediyordu ama nereye gidiyordu? Bayram arifesi trafiği gibi bir yoğunluk hissetti ama bu yoğunluk da yavaş yavaş eriyip gidiyordu. Çekilen kanın nereye gittiğini düşünmeye başladı. Kalbi artık durmuş, ciğerleri ise ağır ağır hareket ediyordu. Hiçbir zaman hatırlamayacağı bu anı yaşamak ilginçti.
Tekrar uyandığında artık bedenini terk etmişti. İnanılmaz bir rahatlamaydı. Ağırlık hissi yok olmuştu. Hayatında ilk defa bu denli hafif hissediyordu. Gerçek bir kurtuluştu. Biyolojik sınırlardan kurtuluş. Ağırlıksız, boyutsuz, zamansız…
Düşünceleri boğuk seslerle bölünmüştü. Anlam veremediği sesler, belki de bağırış. Seslere doğru yöneldiğinde, kendi soluk bedenini gördü. Sesler kendinden mi geliyordu emin değildi ama artık öldüm diye düşündü. Halen düşünebilmesi şaşırtıcıydı. Ölüm ve ölümden sonrası ile ilgili fikirlerinde yanılmış olabilir miydi? Bu fikri sevmeyerek orayı terk ettiğinde ise uzakta bir cenaze gördü. Yaklaştığında kendi cenazesi olduğunu hissetti. İnsanlar ağlıyordu. ‘Yaşlı adamdan kurtuldunuz! Eğlenin dans edin’ diye bağırsa da sesini duyuramamıştı. Biraz daha yaklaştığında, torununun yaşlı gözlerine rağmen gülümsediğini gördü. O da gülümsedi. Donuk yüzündeki ifadeyi torunu görebiliyor muydu bilmiyordu ama gülümsemeye devam etti…

Leave a comment