Kendini Tanıma Serüveni

Aslında sırf yazmak için yazdığım bir yazı dizisiyken, şu an her gün yeni yüzlerin takip ettiğini görmek memnun edici. O nedenle, arada sırada göz atan, bakan herkese teşekkür ediyorum.

Yazdıklarımı genelde tek seferde yazıyor ve düzeltmiyorum. O yüzden birçok yazım hatasının yanı sıra, içeriğin mekanikleştiğini farkettim. Madem okuyanlar var, bundan sonraki hedefim okuyucuyu biraz daha soruların içine çekebilmek, kendilerinden parçalar bulmasını sağlamak olacak.

Peki neden yazıyorum?

Lise yıllarımda, edebiyatı hiç sevmedim. Zorla yazdığım uzun kompozisyonların zaten bir karşılığı yoktu. Kendi açımdan bakınca da, kurallara uymak isteğimi öldürüyordu. İlköğretim yıllarında arkadaşlarla yazdığım tiyatro metni, satıp pizza parası çıkardığımız dergi ve lisede içeriğine katkıda bulunduğum küçük tiyatro metni dışında yazıyla bir işim olmadı.

Üniversite yıllarında Facebook sayesinde tekrar yazmaya başladım. Birebir kavgaların yanı sıra, araştırdığım şeylerle ilgili düşüncelerimi ve duygularımı yazıyordum daha çok. Bana ilginç gelen yazma isteğiydi. Karşılıklı olması ise, yazma isteğimi besliyordu. Ara ara da olsa, yıllarca yaptığım bu pratik, yazma yeteneğimi ve okunabilirliğimi de artırıyordu. Eksik olan hep teknik oldu.

Yüksek lisans dönemimde tekrar yazmaya başladım. Bu sefer terapi olarak. Yepyeni bir ülkede, yepyeni bir dünyada girdiğim bunalım yazma isteğimi tekrar ortaya çıkardı. O yıllar çok da okuyordum. Zaten okumak yazmanın en büyük kısmı aslında. Kimseyle paylaşmadığım hikayelerin yanı sıra, birçok kişiyle paylaştığım makaleler, düşünce yazıları, siyasi yazılar yazdım. Yine teknik eksikti ama içerik ilgi çekiyordu. Hatta bir tane dergi iş teklifi bile yapmıştı. Kabul etmedim. Çünkü hayallerim farklıydı. Mühendislik ve bilimde bir kariyer hayal ediyordum. Yüksek Lisans önceliğimdi. Sonrasında ise yazmayı bıraktım ya da çok nadiren günlük yazdım. Bazen de, blogumda bir şeyler paylaştım.

Geriye dönüp baktığımda, yazının kalitesinin de düştüğünü farkettim. Daha az okuyup, daha az yazınca; yazının kalitesi, içeriğin kalitesi de düşüyordu ama günlük gerçeklerim, biraz da üşengeçlik yazmama engel oluyordu.

Bu sene, yazma üzerine tekrar düşündüm. Kendimi tanıma adına yaptığım yıllar süren değerlendirmelerin sonunda yazmanın içimden gelen ve bastırmamam gereken bir istek olduğunu farkettim. İyi ya da kötü olması önemli değil. Düşünceleri, fikirleri, hayalleri yazarak ortaya dökmek beni rahatlatıyor. Özellikle tekrar okuyup, araştırmayı artırmak yazma isteğimi daha çok dışavurmama neden oluyor fakat başlamak oldukça zor.

Nasıl başlarım diye düşününce, sonunda, sorularını beğendiğim kitaptaki sorular üzerine yazmaya başladım. Bunun en büyük nedeni toplam 365 soru olması ve devamlılığın olacak olmasıydı. yani iyi bir pratik olacaktı ve bu pratiğe başladım. İçeriği iyi bulmasam da, bu pratiği paylaşarak yapmak istedim. Sürpriz şekilde, bu içerik ilgi görmeye başladı. Tabii ki, ilgi görünce içerik kaygısı da arttı. (çılgınca bir ilgi olmasa da)

Kendi adıma ilk amacıma ulaştım. Yazmayı alışkanlık haline getirmek ve karşı konulamaz isteğimi dışa vurmak. Şimdi ise daha iyi olmak.

Yukarıda belirttiğim gibi içeriğimi biraz mekanik buluyorum. O yüzden ara sıra yaptığım ‘hikaye’, ‘betimleme’, ‘karakter yaratma’ gibi egzersizleri de; zaman zaman paylaşmak istiyorum. Atış serbest, ne kadar kötü olduğunu yüzüme vurmanızda bir sakınca yok. Amacım, yaratıcı yazarlık egzersizleriyle mühendislik kalıplarına sıkışan zihnimi kurtarmak; hem yıllardır yarım şekilde bekleyen bilim kurgu hikayemi devam ettirmek; hem de yıllardır görmezden geldiğim ve üzerinde çalışmaya üşendiğim teknik kısmını biraz geliştirmek. Belki sonunda halen bulamadığım ‘ne tür’ yazmak istiyorum sorusunun ceabını bulabilir, yarım kalan hikayemi bitirebilirim. Tembelliğimle, paylaşarak yaptığım mücadele, benim gibi tembel ruhlara da destek olur.

Bir yıl sonra bu yazdıklarımı okuduğumda, ne göreceğimi çok merak ediyorum.

,

Comments

Leave a comment