Sosyal medyada takılırken, bazen de Türkiye’ye gittiğim zaman sıkça karşılaştığım bazı kelimeler var. ‘Kaçmak’, ‘savaşmak’.
Bu kelimeleri yurtdışına giden insanlar için sıklıkla kullanıyorlar. Sanki o insanlar için her şey kolaymış gibi. Her yıl binlerce insan Türkiye’yi terk ediyor. Kimisi iş bularak, kimisi eş durumundan, kimisi okumak için, kimisi ise kaçak olarak. Herkesin kendine göre br nedeni var. Aynı şekilde ülkede kalmayı tercih eden, ülkeye geri dönen de onca insan var.
Ben kendi açımdan yurtdışında neler yaşıyorum, neler güzel neler kötü, gelenler ne gibi sorunlar yaşıyor üzerine biraz yazmak istiyorum.
- Herkesin kendi tercihi
Ben, çok farklı sebeplerle çocukluğumdan beri yurtdışı hayali kurdum. Bu sebeplerin en başında merak geliyordu. İlk defa okumayı yeni öğrendiğim yıllarda National Geografic’te gördüğüm Kamboçya fotoğrafları ilgimi çekmişti. O gün bugündür, Kamboçya’ya gitme isteğim var. 23 Ülke gezdim ama Avrupa dışına henüz çıkamadım. Kamboçya halen daha listede duruyor. Diğer bir sebep ise sürekli öğrenme isteği ve bulunduğum yerin bana yetmemesiydi. Doğduğum büyüdüğüm şehirde yaşamaya devam etmediğim gibi doğduğum büyüdüm ülkede de, kalmayı tercih etmedim.
Başka bir neden ise iş hayatıydı. İnsana değer verilmemesi, çalıştığının karşılığını almama, işten sonra enerji ve vakit kalmaması, işte rütbelere ve ünvanlara verilen gereksiz önem, yapılan işten çok ideolojilerin, fikirlerin önde olması, iş yerinde iliklerine kadar hissedilen politika gibi sebepler yüzünden Türkiye’de ve Türk işverenlerle çalışmak hiç istemedim. Pişman mıyım? Hayır.
2. Kalıp savaşmadım.
Çünkü kalıp savaşmak için bir sebep yoktu. Dünya bizim etrafımızda dönmüyor. Eskisi gibi dünyadan habersiz, yaşamıyoruz. Sırf orada doğduğumuz için kalıp savaimak zorunda da değiliz. Bir şeylerin düzeleceğine inansam, belki savaşırdım. Ancak bu bir kültür meselesi. 20 sene önce de, her şeyin her geçen gün kötüye gideceğini düşünürken bugün de aynısını düşünüyorum. Nitekim son 20 senede, bu yüzyıldan oldukça uzaklaştık. Dünya gerçeklerinden koptuk ve bu politika ile alakalı değil. Politikacılar değişse de, kültür değişmiyor. Bazı şeyleri yaşamadan, acı çekmeden, sefil olmadan öğrenemiyoruz. Henüz gerçekten sefil olmadık, bazı şeyleri yaşamadık. İşin kötüsü ise yaşayacaklarımızın farkında olmamamız. O yüzden, değişmeyen bir mantığa, sonu kötü biteceğini bildiğin bir savaşa girmek anlamsız. Ben de bireysel olarak bu savaşta yer almak istemiyorum.
3. Dünya bizim etrafımızda dönmüyor
Hayatın gerçekleri çok farklı. Bize anlatıldığı gibi tek kahraman biz değiliz. Savaş kaybetmeden imparatorluk yıkıldığına inanacak kadar safız. Tıpkı hiçbir şey yapmadan, olan biteninin sebebini anlamadan bir şeylerin değişeceğine inanmamız gibi. Bugün hepimiz bireyleri ve birbirimizi suçluyoruz. Sorun bundan çok daha derin. Biraz dünyayı tanıdıkça, bizim gibi birçok örnek olduğunu da görüyoruz. Hepsinin sonu ise belli. Bu sonu değiştirmenin tek yolu ise sebepleri anlamak ama biz sadece sonuçlar üzerinden hareket eden bir milletiz. Bunu bireylerin değiştirmesi zor. En azından öyle bir ışık gözükmüyor. İkinci bir Atatürk gelmeyecek. Toplum hep birlikte Atatürk olmadıkça da, son 70 yılda olduğu gibi mücadele edip, acı çekip sürekli başa sarmaya devam edeceğiz.
4. Bir şeyler değişse ve dönsek
Bir şeyler değişse döner miyim? Hayır. Ancak gerçekten bakış açısı değiştiğine inanırsam böyle bir şey gündeme gelebilir. Yurtdışına çıkan birçok insanın bakış açısının değiştiğini görüyorum. Bu insanlar para için burada değiller. Özgürlüğü tadını aldıkları için, insan olarak hissettikleri için, başkası ne der diye düşünmeden kendi hayatlarını her şeyden bağımsız yaşayabildikleri için buradalar. İsimlerin değişmesi onları geri getirmeyecek. Yurtdışındaki hayatlarını bırakıp, bir şeyler için uğraşmaları için, buna inanmaları ve değişime etki edeceklerine ikna olmaları gerekiyor.
5. Yurtdışında her şey güzel
Hayır değil. Kimliğinden kaçman mümkün değil. Dünyanın neresine gidersen git, ülkende kaçtığın hiçbir şey peşini bırakmıyor. Şöyle bir örnek vereyim. Eskiden Türk olduğumu söylediğimde güzel tepkiler alıyordum. İnsanlar ilgi duyuyor, güler yüzlü yaklaşıyor ve tanımak istiyordu. Şimdi ise tam tersi. Türk demek cahil, kapalı görüşlü, modernlikten ve medeniyetten uzak, sağa sola zarar veren, ne konuştuğunu bilmeyen, karşısındakini baskılamaya çalışan demek. Oldukça üzücü olsa da, bu tip örnekler de fazlasıyla var.
Bunun dışında her yıl Türkiye’ye geldiğinizde herkesin bir yıl daha yaşlandığını farketmek, onlarla hayatınızın çok farklı seyrettiğini, farklı zorluklar yaşadığınızı farketmek, yavaş yavaş ortak noktaları kaybettiğinizi görmek, onların çevresinde olan bitene ayak uydurduğunu ve bakış açılarının da aynı şekilde daraldığını görmek oldukça zor. İsteseniz de istemeseniz de, alıştığınız özgürlüğü ve rahatlığı orada bulamayınca, aslında ne kadar uzaklaştığınızı farkediyorsunuz. Bir yandan kimliğinizi muhafaza ederken, diğer yandan muhafaza edilen kimliklerin arasındaki uçurumu görüyorsunuz. Ayrıca birçok tanıdığınız, sevdiğiniz insanla da uzun süre görüşemiyorsunuz. Bunu kabullenmek kimisi için kolayken, kimisi için oldukça zor olabiliyor.
Gidilen ülkeye adaptasyon o kadar kolay değil. Sosyal ortam kurmak, sisteme alışmak, sürekli vize, para gibi dertlerle boğuşmak, bir yandan hayat kurmaya çalışmak hiç de sanıldığı gibi kolay değil. Birçok göçmenin en büyük problemi yalnızlık. Ben yalnız olmayı sevdiğim için bununla ilgili pek sıkıntı yaşamadım fakat yaşayan çok gördüm. Bunun yanında kimi ortamda dışlanmak, kimliğinizin kişiliğinizin önüne geçmesi, ırkçılık, ayrımcılık, baskı yaşaması kolay şeyler değil. Çaresiz kaldığınızda yardım edecek kimseyi bulamamak nasıl bir his bilir misiniz? Umarım hiçbir zaman bilmezsiniz. Dediğim gibi yurtdışı her şeyi otomatik olarak iyileştirmiyor. Çok fazla efor ve çaba istiyor. O nedenle birçok Türk’ün uluslarası ortam bulamadığına, kendi kapalı çevrelerine kapandıklarına şahit oluyorsunuz.
Bana sorarsınız, Türkiye’deki politik baskı, önyargılar ve insanların birbirini sürekli yargılaması ve bir kalıba oturtmaya çalışmasına; ırkçılığı tercih ederim.
6. Lobicilik
Bu konuda en kötü millet olabiliriz. Birbirini çekemeyen, başarıyı, mutluluğu kıskanan, başkasının başarısı ile mutlu olamayan bir milletiz. Bu içerde de, dışarıda da böyle. Bu nedenle de, bir şeylerin değişeceğine inancım yok. Yüksek eğitimli, açık görüşlü, vizyoner insanlar hep azınlıktı ve hep azınlık kalacak. Kişisel ve milli egomuzu yenmedikçe de, hiçbir şey değişmeyecek.

Leave a comment