FACTFULNESS
Gerçekten kötü bir zamanda mı yaşıyoruz, bu devirde dünyaya çocuk getirilmez mi, azizim? Dünyanın gerçekten çivisi mi çıktı? Tüm kötülüklerin olduğu bir zamanda mı yaşıyoruz? Peki aşağıda sıraladığım sorular hakkında ne düşünüyorsunuz?
· Dünyada kaç kişi savaşlar yüzünden ölüyor?
· Kaç kişi hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor?
· Aşılama ile kaç tane hastalık ve salgından kurtulduk?
· Dünya nüfusunun kaçta kaçı açlık yaşıyor?
· Dünya’da yaşam beklentisi ne kadar?
· Milli Park olarak korunan doğal alanların sayısı ne kadar arttı?
· Kadınların kaçta kaçı oy kullanabiliyor?
· Kız çocuklarının ne kadarı okuyabiliyor?
· Dünyada okul yazarlık oranı ne?
· Kanseri yenen çocuk oranı ne kadar?
· Kaç tane yok olmaya yüz tutmuş tür kurtarıldı?
· Dünyanın yüzde kaçı elektriğe ulaşabiliyor?
· Doğal afetlerden kaç kişi ölüyor?
· Çocuk gelin oranı son 50 senede nasıl değişti?
· Dünya nüfusu gerçekten kontrol dışı ve önlenemez şekilde mi artıyor?
· Yasal kölelik ne kadar azaldı?
· Her yıl kaç çocuk ölüyor?
· Kaç kişi uçak kazaları yüzünden hayatını kaybediyor?
· Ozon tabakası ne kadar delindi?
İsveçli doktor Hans Rosling, Uppsala Üniversitesi’nde tıp ve istatistik okuduktan sonra Hindistan’da Halk Sağlığı eğitimi alıyor. Sonrasında ise Hindistan, Mozambik, Kongo gibi ülkelerde görev aldıktan sonra, İsveç’e geri dönüyor.
Afrika’da Konzo ve felç üzerine araştırmalar yapan yazar, özellikle bu hastalıkların açlık, beslenme ve yaşam koşullarına göre etkilerini ortaya koyuyor. Rosling’in araştırma grubu epidemi çalışmaları sırasında aynı zamanda hastalıkların ekonomik gelişmişlikle, tarımla, açlıkla ve diğer sağlık parametreleri ile ilişkisine odaklanıyor. Karolinska Enstitü’sü direktörü, Dünya Sağlık Örgütü, Unicef ve benzeri farklı yardım kuruluşlarının sağlık danışmanı olarak görev alan Rosling; Asya, Afrika, Güney Amerika, Ortadoğu gibi farklı bölgelerde çalışma grupları ve ortaklıklar kurarak, detaylı araştırmalar yapıyor. Böylece uluslararası sağlık üzerine olgu ve verilere dayalı kapsamlı bir çalışma ortaya koyuyor.

Factfulness: Dünya Hakkında Yanılmamızın On Nedeni ve Neden Her Şey Aslında Sandığımızdan Çok Daha İyi isimli dünyada en çok satanlar listesine giren kitabında yukarıda sorduğumuz soruların cevaplarını istatistikler ile ortaya koyuyor ve dünya algısında yanılgımızın nedenlerini açıklıyor.
Kitabın sonunda ise yazara göre, gerçekten korkmamız gereken, dünyayı olumsuz etkileyebilecek 5 şey nedenleri ile anlatılıyor. Bunlar;
· küresel pandemi
· ekonomik çöküş
· 3.Dünya Savaşı
· İklim Değişikliği
· Açlık
Spoiler: Aslında her şey fazlasıyla yolunda. Bill Gates, çip falan takmayacak. Korona, Çinlilerin oyunu olmak için fazla basit ve sıkıcı.
Bu nedenler sırasıyla: Fark İçgüdüsü, Negatif İçgüdü, Lineer İçgüdü, Korku İçgüdüsü, Büyüklük İçgüdüsü, Genelleme İçgüdüsü, Kader İçgüdüsü, Tek Perspektif İçgüdüsü, Suçlama İçgüdüsü ve Aciliyet İçgüdüsü.
Kısaca açıklamak gerekirse,
Fark İçgüdüsü, insanoğlunun her şeyi ak ve kara olarak algılama isteği. Yani sadece fakir ve zengin, kadın ve erkek, iyi ve kötü olarak, yandaş ve muhalif, vatansever ve hain gibi her konuda sadece iki cephe olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu beynimiz için en kolayı. Böylece düşüncelerimizi bir mantığa oturtma, düşündüklerimizin ardını sorgulama, gerçekten haklı mıyız, haklıysak neden haklıyız, değilsek neden değiliz gibi sorgulamalara girme gereği duymuyor ve ekstra enerji harcamıyoruz. Yani bizi doğada farklı kılan düşünme yeteneğini kullanmıyoruz. Bu da kolayca düşüncelerimizin manipule olmasını sağlıyor. Bunun en büyük örneği basın ve televizyon. Dikkat ederseniz hep bizler ve sizler var. Filmlerde hep iyi ve kötü; aydınlık ve karanlık taraf var. Çünkü bu tip bir kutuplaşma mantığımıza daha çabuk yatıyor ve daha çok satıyor.
Negatif İçgüdü ise negatif haberlere odaklanma iç güdüsü. Örneğin hayatınızda en mutlu ve en mutsuz anları hatırlayın desem, herkes mutsuz ve bunaldığı anları, yorluk yaşadığı dönemleri çok daha iyi ve hızlı hatırlayacaktır. Yine basına dönersek açın ve haberlere bakın. İyi haberler dikkat çekmiyor ve satmıyor. Basın sadece negatif haberlere; terörizme, hastalıklara, ölümlere, açlığa, savaşa odaklanıyor. Bunu izleyen milyarlarca insan ise dünyanın kötüye gittiğini düşünüyor. Halbuki istatistikler tam tersini söylüyor. İnsanlık tarihinin en iyi dönemindeyiz. Hem yaşam süresi, hem imkanlar hem de hayat standardı açısından. Başka bir örnek vermek gerekirse 2020 yılı. Herkes bu yılın ne kadar kötü olduğundan bahsediyor. Fakat 70 yıl öncesine kadar savaşlar vardı. Milyonlar ölüyordu. 1.Dünya Savaşı sırasında insanlar hem pandemiyle hem savaşla hem de açlıkla boğuşuyordu. Son 30 senedir elde ettiğimiz zenginlik nasılsa bize geldiğimi yeri, çekilen sıkıntıları unutturdu.
Lineer İçgüdü ise lineer düşünme iç güdüsü. Bunu Korona Pandemi’sinin başında yaşadık. Eksponensiyel artışı insanlar anlayamadı. Katlanarak artma ile düzenli olarak artma arasındaki fark ayırt edilemedi. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Eğer bir bebeğin büyümesini aynı şekilde düşünürsek. Her sene 10–20cm büyüyen bir bebek; zaman içinde metrelerce uzunluğa erişmeli. Fakat bunu gözlemleyebildiğimiz ve böyle olmadığını bildiğimiz için, bu şekilde düşünmüyoruz. Bilmediğimiz ve direk olarak gözlemlediğimiz konularda ise hüç düşünmeden bu yanılgıya düşüyoruz.
Aynı yanlış algı dünya nüfusu ile ilgili mevcut. 10bin yıl boyunca neredeyse sabit kalan dünya nüfusu, teknoloji, tarım, sağlık alanlarındaki gelişmelerle son 200 yılda hızlı bir artış yaşadı. Fakat bu bir anlık artış yine aynı şekilde devam etmeyecek. Son 200 yılda 6 milyar artan nüfusun istatistiksel olarak önümüzdeki 100 senede yalnızca 3 milyar artması bekleniyor.
Korku İçgüdüsü, korktuğumuz şeyleri abarttığımız ve gerçekliği olmadığı halde bu korkuyla yaşadığımız anlamına geliyor. Örneğin, uçak fobisi, terör saldırısı, hastalık kapma, doğada yılan tarafından ısırılma, savaş gibi korkular… Bunların olma olasılığı, sıklığı oldukça az olsa da; korkmaya devam ediyoruz. Gerçeklik yerine, içgüdülerimiz ön plana çıkıyor. Çünkü bu korkuları kışkırtmak para ediyor.
Büyüklük içgüdüsü, büyük rakamların bizi etkilemesine yatkınız. Geçen sene 5 milyon bebek öldü haberini okuduğunuzda, nasıl olur da bu kadar çok bebek öldü diyebilirsiniz. Fakat bu rakamın 1990larda 13 Milyon, 1950lerde 20 milyon civarında olduğunu bilirseniz aslında 5 milyon sayısının müthiş bir gelişme olduğunu anlayabilirsiniz. Bir benzeri savaşlar için geçerli. Son 10 yılda savaşlardan ölen insan sayısı, 1990larda savaşlardan ölen insan sayısının yarısından düşük fakat her gün izlediğimiz Suriye haberleri bizi kolayca yanıltıp, umutsuzluğa düşürüyor.
Genelleme İçgüdüsü, bunun hakkında çok konuşamaya gerek yok her şeyi genellemek anlamına geliyor. Örnek olarak, Suriyeli bir mülteci hırsızlık yaptı ya da birine saldırdı. Buradan yola çıkarak tüm Suriyeliler hırsızdır, kötüdür çıkarımı buna güzel bir örnek.
Kader İçgüsü; insan, ülke, din, kültüre göre oluşan önyargılara deniliyor. Örnek olarak, Afrikalılar aç.
Tek Perspektif İçgüdüsü ise bir sorunun tek bir çözümü olduğunu düşünme eğilimimize deniliyor. Ya da düşünce sistemimizin tek doğru olduğuna inanma. Buna da en güzel örnek politik bir örnek. ‚Üretmemiz lazım, ancak her şeyi kendimiz üretirsek ülke kalkınabilir‘. Ya da aktivistleri, kadın cinayetleri sonrasında idam ya da sert cezalar bekleyen kalabalığı buna örnek gösterebiliriz. Hepsinin ortak noktası tek bir doğruya odaklanmaları. Hepsinin ortak noktası alternatif ve karşı argümanları dinlemek yerine, sadece kendileriyle aynı fikirde olanları dinlemeleri ve onlarla birlikte hareket etmeleri.
Suçlama içgüdüsü ise yine fazlasıyla manipule edilen içgüdülerden. Yani kötü giden bir şey için birini suçlama isteği. En basit örnek sınavdan alınan kötü sonuçta, soruların zor olduğunu söylemek ya da öğretmeni suçlamak. Bunun dışında politik olarak kötü bir şeyde karşı tarafı suçlama, bir futbol maçında hakemi suçlama ya da dış güçler, derin devlet, Bill Gates, Çin vs gibi daha güncel örnekler de verilebilir. İnsanların ikili düşündüğünü söylemiştik, bunu bir de suçlayacak bir hedefle birleştirdiğinizde gerçeklikten ne kadar uzaklaşabileceğinizi siz düşünün.
Aciliyet içgüdüsü, analitik düsünce önündeki en büyük engellerden bir tanesi. ‚Simdi ya da asla’ iç güdüsü de diyebiliriz. Böylece hızlıca karar veriyoruz ve veriler üzerinde, bilginin doğruluğu üzerinde düşünmeye fırsat bile bulamıyoruz. Bunun en iyi örneği sosyal medya linçleri. Daha konunun ne olduğunu bile bilmeden herhangi bir olay hakkında fikir beyan ediliyor, suçlamalar yapılıyor, her yerde paylaşımlar yapılıyor.
Kısacası, aslında insanlık tarihinin en iyi zamanlarından bir tanesinde yaşıyoruz ve dünya ile ilgili tablo oldukça iyi. Olguların, verilerin farkına vardıkça bunu daha da iyi hale getirmemiz mümkün.
Artık çok fazla bilgiye erişebiliyoruz. Bunun iyi yanı oturduğumuz yerden her türlü bilgiye erişebilmekken; kötü yanı ise gereğinden fazla bilgiye maruz kalmamız ve içgüdülerimizin bilgiyi filtreleme konusunda bize yardımcı olmaması. Buna karşı yapılabilecek en iyi şey ise derin bir nefes almak ve bilgi üzerinde bir süre düşünmek. Elbette her türlü bilgiyi detaylıca inceleyip araştıracak kadar vaktimiz yok. O yüzden öğrenilmesi gereken şey basit mantık.
Çocuklarınıza, kendinize, öğrencilerinize öğretmeniz gereken en önemli şey de; eleştirel düşünce, istatistik ve mantık.

Leave a comment