Korona, çok büyük güçlerin, kodamanların bir planı mı? Yeni bir düyene geçiş için bir bahane mi? Bu insanlar neler planlıyor? Tüm bu krizler büyük bir kıyımın habercisi mi?
İyi haber!
Bunların hiçbirine esasında gerek yok. Dünya kendi yolunu buluyor. İnsanın doğasında değişen pek bir şey yok.

Yeni Dünya Düzeni Komplo teoristlerinin ağzını sulandıran 3 kelime. Bunlara ek olarak küresel sermaye, üst akıl vs. de eklenebilir.
Korona virüsünün, sistemin parçası olduğu ve yeni düzene geçiş için bahane olduğunu söylenler var.

Teknik detaylara indiğinizde. bu tip teorilerin doğru olma ihtimalinin, olmama ihtimalinden çok daha düşük olduğunu görüyorsunuz. Bir coğu da deli saçması. Daha da ilginci, bugün normal kabul ettiğimiz ve saldırı altında dediğimiz; din, milliyet, ulusallık kavramları aslında komplo teorileri için daha iyi bir malzeme. Mesela dünyanın gelişimi ve ilerlemesi bu kavramlarla engelleniyor şeklinde bir teori daha manalı olabilirdi.

En baştan başlayalım.
İnsan ve hayvan.
Kaba taslak bir kıyaslama yapıldığında aramızdaki en büyük farklılıklardan birisi insanların milyonluk, milyarlık topluluklar halinde yaşaması. Aynı şekilde organize olabilen başka bir tür yok .
Tarım devrimi öncesine dönelim. İlk medeniyetlerin de, öncesine.

Avcı-Toplayıcılıkla hayatta kalıyor insanlar. Doğada tamamen savunmasızlar. Bunun için evler yapılıyor. Daha iyi avlanmak ve karın doyurmak için alet edevatlar yapılıyor, yeni beslenme yöntemleri ortaya çıkıyor.
Sonrasında doğa karşısında birlik olarak daha güçlü olduklarını farkediyorlar. Kabileler ortaya çıkıyor ve bu kabileleri yönetenler. Devamında tarım devrimi ve yerleşik hayat. İlk medeniyetler verimli topraklarda kuruluyor. Indu Vadisi, Mısır ve mezopotamya.
Indu Vadisi çok geniş bir alanç O yüzden su baskınları ve diğer afetler az. Mezopotamya ise en kötüsü. Nüfus arttıkça, yaşam alanı daralıyor. Afetler nedeniyle kurulan şehirler tekrar tekrar inşa ediliyor. Kimi insanlar ayrılıp, kendi medeniyetini kuruyor.
Afetler karşısında yetersiz olduğunu hisseden insanlar bunu ceza olarak görüyor. Toplumu bir arada tutmaya çalışan liderler ise, liderlik özelliklerinin doğadan(tanrıdan) geldiğini düşünüyor. Toplu yaşamazlarsa telef oluyorlar.

Doğal olarak hem düzen korunmalı hem de doğru işler yapılmalı ki, bir daha afet olduğunda daha az kişi ölsün. Kurulan diğer medeniyetlerde ve şehirlerde de durum aynı. Herkes kendi başının çaresine bakıyor ve görüyorlar ki, diğer şehrin liderine ihtiyaçları yok.
Çünkü kendi liderleri var. Nüfus arttıkça kontrol zorlaşıyor. Yeni liderler ortaya çıkıyor. Yaşam alanı daralıyor. Yıkılan ya da hasar gören medeniyetin vatandaşları bu sefer diğerlerine göçüyor. Diğerleri ise oralı olmuyor ve mücadeleler başlıyor.
Yardım etsen bir yerin mi eksilir, sen iyi topraktasın biz ise çorak topraklarda. Siz iyi beslenirken biz konumdan dolayı aç susuzuz derken karşılıklı çekişmeler başlıyor ve savaşlar başlıyor. Bu sefer diyorlar ki, aslında değiş tokuş yapılabilir ve ticaret başlıyor.
Artık ortada farklı kozlar var. Savaş da her zaman iyi bir alternatif. Savaşı kazanmanın yolu ise daha çok insan ve daha ilerı teknoloji. İnsan ve teknoloji açlığı da önlüyor. İyi planla, daha iyi yaşanabiliyor.
O zaman ne yapılmalı?
Daha büyük ve organize sistemler kurulmalı. Ortaya imparatorluklar çıkıyor. İmparatorlar da, gücünü meşrulaştırmalı yoksa. eskisi gibi ben liderim demekle olmuyor. Daha büyük bir etki alanı var. Bu sefer de, dinler güçleniyor. İnanç yayıldıkça,daha büyük kitleler kontrol ediliyor





Yüzlerce yıl süren savaşlar, kurulan/yıkılan devletler ve gelişen teknoloji derken; en son 2. Dünya Savaşı ile birlikte ne kadar yıkıcı olabileceğimizi gördük. Hayatta kalmak ve daha iyi yaşamak için yapılan mücadele yine tersine işlemeye başladı.
Tıpkı doğaya ve diğer türlere karşı korunmak için bir araya gelen insanlar, diğer medeniyetlere karşı birlik oluşturan şehirler gibi insanlık yine aynı noktaya geldi. Ve iş birliğini artıran yeni organizasyonlar kurdu. Karşılıklı( aslında kendi içindeki) bağlılığı artırdı.
Bu artan ilişkiler ve bağlılıklar da, birçok gelişimin ve daha iyi yaşam koşullarının önünü açtı. Aslında sonradan gelişen din, ırk, milliyet gibi kökleşen farklılıklar da yumuşamaya başladı ve yeni bir birlikteliğe doğru bir yol başladı. Dünya medeniyeti.

İnsanoğlu yine hayatta kalmak, karnını doyurmak ve daha iyi yaşamak için yeni bir evreye geçiş yapıyor. Bu süreç içinde de bir sürü sistem, bir sürü yeni düşünce ve oluşum deneniyor. Dünyada hiçbir sistem kendi başına başarılı olmadı ve olamıyor.
Her sistemin artısı ve eksisi var bunlar süreç içinde değişime uğruyor. Hiçbir sistem, ‘Bir sistem inşa edelim, herkes ona uysun’ şeklinde de ortaya çıkmıyor. Ortaya atılan düşünceler deneniyor, modifiye ediliyor, değişiyor ve değişiyor.

Yine aynı süreç içinde yönetenler, yönetilenler, egolar, güç yarışı devreye giriyor. Kimse yeni sisteme geçelim demiyor, sadece güç yarıştırıyor. Sistem kendiliğinden değişiyor ve kimsenin müdahalesi olmadan da, aynı noktaya evriliyor ve evrilmek zorunda.
Aslında insanın özünde değişen bir şey yok. Tüm tarih boyunca olduğu gibi doğaya karşı savaşıyoruz. Tarihsel süreç içinde nüfus arttıkça birbirimize daha çok yaklaşıyoruz, daha çok iş birliği yapıyoruz, daha çok dünyalı oluyoruz.

Leave a comment