Degisim güzel seydir. Alisilagelmisin disina cikmak, yeni seyler ogrenmek, yeni bakis acilari kazanmak onemlidir, aslinda gelisim demektir. Cogu zaman bozuk olan bir düzen yüzünden degisim aranirken, en sürekliligi olan en mükemmel düzen bile zaman zaman degisime ugramalidir ki, o sistemin ne durumda oldugunu anlayabilelim.
Istanbul ve Türkiye icin de, degisim vakti geldi catti. Insanlar sozlerle ifade edemese bile bu degisim gerekliligini her gün sokaga ciktiklarinda hissediyorlar. Kimisi bu degisim fikriyle heyecanirken, kimisi bugüne kadar alistiklarinin disina cikmaya korkar durumda. Kimisi degisim rüzgarina katilirken, kimisi biraz daha direnme heveslisi… Fakat er ya da gec bu rüzgarin karsisinda kimse duramayacaktir.. Insanlar, degisimin havasini, tadini aldilar bir kere. Her sey cok güzel olacak(!)

Gercekten cok mu güzel olacak?
Öyle bir havaya bürünüldü ki, bir taraf Imamoglu’nun secilmesiyle her seyin bitecegini, ülkenin yok olacagini düsünüyorken; diger taraf her seyin bir anda degisecegini, sorunlarin ortadan kalkacagini düsünüyor. Umut ve umutsuzluk…
Halbuki daha temelde sikintilarimiz var. Kisilerden bagimsiz, sistemsel sikintilarimiz var. Evet, ozellikle son 17 yili baz aldigimizda, su an yönetime yeni gelecek kim olursa olsun, seffaf olmak zorunda. Attigi her adimin hesabini verebilecek durumda olmak zorunda, cünkü her adiminin hesabi sorulacak. Harcadigi, kazandigi her kurusu, devlet adina yaptigi her hamlenin hesabini vermek zorunda cünkü bugüne kadar her sey gizli kapakliydi ve bunlarin sikintisini cektik. Herkesi kucaklamak zorunda. En azindan bir süre.. Cünkü zaten parcalara ayrildik.
Fakat, daha derin problemler var. Örnegin, vatandaslar… Okumus okumamis farketmiyor.. Kimse belediyecilik nedir, belediyeden neler beklenmelidir bilmiyor. Bugün, belediyenin normal sartlarda yapmasi gereken seyler karsilarina yaptik ya da yapacagiz diye oy malzemesi olarak karsilarina cikinca kimse tepki göstermiyor. Tam tersine bununla gurur duyuluyor. Ayni sekilde devlet, hükümet ayrimi yapamiyoruz. Devletin bakanliklarinin görevini, uluslararasi iliskilerin nasil yürüdügünü, ekonomi parametrelerini, siyasetin görünenin disindaki (ki aslinda cogunlugu olusturuyor) parametrelerden herkes habersiz.
Bugün, yerel ya da genel farketmeksizin, insanlarin siyasete atilmasinin en büyük nedeni is cevrelerini genisletmek. Halki temsil eden ya da umursayan kimse yok. Yani sorun aslinda sistemin kendisinden basliyor. Sistemin kendisi yüzünden bugün otokrasiye dogru yol aliyoruz, ekonomi bir anda tepe taplak olabiliyor. Yine sistemin kendisi yüzünden 2000lerin baslarinda, hem ekonomik hem de sosyal sansi varken, bir seviye üste cikabilecek her türlü ortam müsaitken, elinin tersiyle geri tepti Türkiye. Istanbul’u da, Türkiye Cumhuriyeti yonetimini de kim alirsa alsin bunlar degismeden, hicbir sey güzel olmayacak.

Vatandaslar, bireysellesmeden hic bir sey güzel olmayacak. Insanlarin, dinlerden, devletlerden, ideolojilerden bagimsiz olarak var olabilmesi gerekiyor. Tüm bunlardan bahsetmeden kendimizi tanimlayabilmemiz gerekiyor. Gereksiz toplumsal refleksler yerine, anlamsiz cekismeler yerine, kendi ilgilerimiz, kendi sorunlarimiz olabilmeli. Kendi kendimizle övünebilmeli, kendi yaptiklarimizla mutluluk ya da üzüntü duymaliyiz. Yoksa hicbir sey güzel olmayacak. Her zaman oldugu gibi birbirimizin isine burnumuzu sokup, bitmeyen gecmis hesaplasmalar yüzünden kavga etmeye devam edecegiz. Kimse gelip bizi kurtarmayacak. Biz bireysel olarak sorumluluklarimizi bilmedikce, kendi isimizle ilgilenmedikce, sinirlarimizi cizmedikce hicbir sey güzel olmayacak.
Bireyler yerel olarak siyasete daha cok katilmadikca, daha cok kendi cevrelerindeki sorunlarla ilgilenmedikce, taleplerini buna göre yapmadikca, beklentilerini buna göre ayarlamadikca hicbir sey güzel olmayacak. Örnegin, mahalledeki cöp tenekesi sayisinin artirilmasi, ara yolun iyilestirilmesi, isik konulmasi, cocuk oyun alanlari istenmesi, yaya gecidi talebi, gürültü icin onlemler, sokak hayvanlarinin durumu, agaclandirma ve yesil alan vs gibi.. Yukaridan asagiya degil, asagidan yukariya bir anlayis olmali. Demokrasinin kritik esigi de aslinda burada yatiyor. Bu esigi gecip, asagidan yukariya anlayisi benimsemedikce, ise bireyden, kendimizden baslamadikca hicbir sey güzel olmayacak.
Tarihin gelisiminden, anlatimindan, duygusal yapimizdan ve tarih algimizdan olsa gerek, hemen gaza geliyoruz. Yine ayni sebeplerden, hep bir kisiye rol yüklüyoruz. Halbuki, demokrasi ve cumhuriyetin bize getirdi en onemli sey: ‘EGEMENLIGIN KAYITSIZ SARTSIZ MILLETIN OLMASI’. Burada millet derken aslinda tek basina bireylerden bahsediliyor. Yani bu bireylerin, ülkenin bir mensubu vatandasi olmasindan. Her birey vatandasligin anlamini, sorumluluklarini ogrenmeli. Vatandasligin, demokratik haklarin sandiga oy atmakla bitmedigini, bilmesi gerekiyor. Bu saglanmadikca hicbir sey güzel olmayacak.

Ekrem Imamoglu’na gelirsek, vizyonlu bir adam demek zor. Söylemleri, hedefleri, planlari cumhuriyetin ilk yillari ve yeni kurulan bir sistem olsa, önemli gibi gözükebilirdi, fakat bu yüzyilda hicbir karsiligi yok. Ancak o kadar kötülere alistik ki, vizyonsuzlugu o kadar benimsedik ki, kötünün iyisini cok iyi zannediyoruz. Hemen kurtarici belliyoruz, halbuki bizi kendimizden baska kurtarabilecek kimse yok.
Eger tekrar secilirse, istemeden de yapmak zorunda oldugu seyler var. Yukarida da bahsettigimiz gibi seffaflik, herkese esit ve sicak yaklasim, ulasilabilirlik, mütevazilik bunlarin basinda geliyor. Ayni sekilde calmama, adam kayirmama, adil ihaleler yapma, israfi engelleme de bunlar arasinda.
Komik degil mi?
Bunlarin sonucu olarak, Imamoglu’nun secilmesi Türkiye adina bir umut getirecek. Cumhuriyet tarihinin en kötü ve vizyonsuz yönetiminin sonu icin bir umut olacak. Özgürlükler adina, demokrasi adina bir umut olacak. Degisimin rüzgari, kara bulutlari biraz olsun dagitacak. Az da olsa yüzleri güldürecek.
Fakat tüm bunlara ragmen, sistemi degistirmeyecek. Imamoglu’nun populizm yaklasimini, nabza göre serbetini yani tipik bir Türk siyasetci kimligini degistirmeyecek. Ileride ayni degisim genelde de yasandiginda, onu destekleyenlerin hesaplasma istedigini degistirmeyecek. Ve bu hesaplasma istediginin populist bir politikaci tarafindan karsilik gorecegi gercegini de degistirmeyecek. Sadece isimler, taraflar degisecek. Ezilenler, ezenler degisecek.
Belki baskilar, yasaklar, fanatizm azalacak ama ciddi anlamda ileri gitme olmayacak. Sadece geriye gidis yavaslayacak ya da duracak.
Ayrica tarih gösteriyor ki, asil sikintilar enkazi devraldiktan sonra basliyor. Menderes sonrasinda gecen 30 yil gibi, Özal sonrasi gecen 15 yil gibi… Mantik degismedigi sürece, yeni gelenler zamani, öncekinin hasarini toplamakla, öncekinin enkaziyla ugrasmakla, öncekinin politik sefasinin cefasinin tüm toplumla beraber cekerek gecirecek ki, bu sefer enkazin etkisi 30 yildan cok daha fazla. Yani hicbir sey güzel olmayacak.
Birilerini sürekli Atatürk’ün, Fatih’in, Kanuni’nin, Metehan’in yerine koymaya calismaya devam ettigimiz sürece, 18–20.yüzyil mantigindan cikmadigimiz sürece hicbir sey degismeyecek. Sürekli kurtarici bekledikce, gecmise saplanip oradan bir adim öteye gidemedikce, birilerine hakettiginden fazla rol yükledikce, sistemi asagidan yukariya degistirmedikce. HER SEY COK GUZEL OLMAYACAK!


Leave a comment