Almanya’ya geldigimde, gelismis bir ulkenin kucuk sehrini gozumde buyuttugumu farkettim. Hayal kirikliklariyla basladi macera. Ne ilk yurtdisi tecrubem gibi rahat ve renkliydi, ne de bekledigim gibi ilham verici. Buna ragmen, bu kucuk sehre adapte olmaya calismistim, sanki onceden kucuk-buyuk sehir arasindaki farki algilamamis gibi. Dolayisiyla alismam vakit aldi, sonunda ne alisabildim ne de kabullenebildim.
Gelismis ulkenin farkini hissediyordum. Sehir kucuk de olsa, bircok imkan vardi. Sosyal bir devletin nasil oldugunu gordum. Her butceye gore imkanlar vardi. Herbiri ulasilabilirdi. Istanbul’da calisirken yasadigimdan daha da iyi yasiyordum ve daha daha az harcamayla.
Turkiye’ye her gittigimde yine ayni seyi hissediyordum. Insanlar koreliyor, bilinci kapatiyor ve ortama uyuyor. Her gittigimde sanki daha fazla geriliyordi her sey. Paylasimlar azaliyor, siradanlasiyor. Dunyalar degisiyordu. Bu korelmeye enc ok direnen ise yine istanbuldu. Toplumun %10nunu olusturan ve cogunlugu elestiren kesim baski yedikce, daha fazla ses cikariyordu. Insanlar daha fazla hassaslasiyor ve bazi seyler daha cok goz onunde oluyordu. Ornegin, kitap okuma aliskanligi. %10luk kesim elestirilerde bulunurken, kendini muhalif olarak tanimlayan kesim bu elestirleri dikkate aliyordu. Kitap okumak modaya donusuyordu. Elinde okumasan bile kitap bulundurmak, kahveyle kitap ikilisini bir araya getirmek statu anlamina geliyordu. Benzer sekilde toplumsal farkindalik, cevre sorunlarini konusmak, farkinda olmak sizleri ‚cahil’ kesimden ayiran ozelliklerdi. Tipki, ‚Yasa Mustafa Kemal Pasa Yasa‘ demek gibi. Metropol, insanlara bircok aliskanlik kazandirmisti. Yeni ilgi alanlari kazandirmisti. Meraklarini koruyorlardi. Digerleri ise hizla koreliyordu. Her gittigimde buna sahit oldum. Buyuk sehirlerde insanlar farkidanda olmadan da olsa, daha acik kaliyorlardi. Cevrelerinden etkileniyorlar, ne okuduklarini ve neden okuduklarini bilmeseler de okuyor, herkes yapiyor diye bile olsa farkli aliskanliklar ediniyorlar. Zamanla dunyayla baglantiyi kopartsalar da, kapali cevrelere, kaliplara hapsolsalar da, dunyayi uzaktan algiladiklari gibi zannetseler de, negatif degisime en cok direnen yine onlardi. Halen daha deger uretebilen yer olarak direniyor Istanbul. Her ne kadar sevmesem de, bir gun Turkiye’ye donersem ya da donmek zorunda kalirsam, cilesine ragmen yasanilabilecek tek yer benim icin.
Almanya’ya donersek, gelismis ulkenin avantajlarinin yaninda, sosyal cevrenin sikintisi kendini her gecen gun daha cok gostermeye baslamisti. Kucuk sehir kucuk insanlar doguruyordu. Her hafta, her gun yapilan aktiviteler birbirinin aynisiydi, ayni insanlar, ayni konusmalar ve ayni yuzeysellik. Kimisi hayalini yasadigini soyluyor, kimisi o kadar da kotu diyor. Benim icin hayatim boyunca bulundugum en kotu ortamdi. Cunku en ufak istegi olan bile yavas yavas cogunluga uyuyordu. Cogunun hayali sadece burada olmakti ve onlar icin bitmisti. Ne bir efor harciyorlardi, ne de bir beklentileri vardi. Her gun ayni seyleri konusuyorlardi, cunku kitap dahi okumuyorlardi, anlatacak bir seyleri yoktu. Ilginc sekilde kultur paylasiminda bile bulunmuyorlardi. Sinif arkadaslarinin, yurt arkadaslarinin, proje arkadaslarinin kulturunu, gecmisini, dusuncelerini merak bile etmiyorlardi. Konusmuyorlardi. Yasadiklari ergen anilardan rahatsiz olmuyorlardi. Zamandan sikayet ediyorlardi ama zamanin buyuk cogunlugunu bosa harciyorlardi. Ya birbirinin aynisi olan eglenceye ve alkolu, ya da uyumaya, aylakliga. Ufak tefek yaraticilik girisimleri ise basarisiz kaliyordu cunku anlayacak kimse yoktu. Kimisi de onceden oldugundan daha iyi bir yerde oldugu icin, gidebilecegi en iyisi de bu zannediyordu.
En ufak adim, basari olarak algilaniyordu. Ornegin, iyi bir sirkette ise girene bir seyler basarmis gozuyle bakiliyordu, yuksek lisansini bitiren, projesinden yuksek not alan buyuk basari elde etmis gibi dusunuluyordu. Isin kotusu buna ben de alismaya baslamistim. Hedeflerim kuculmustu, beklentilerim azalmisti ama bu durumdan dolayi hosnutsuzlugum devam ediyordu. Bu huzursuzluk hicbir sey basarmadigim gercegini aklima getirdi her seferinde ve de kucuk sehrin kara delik gibi oldugu gercegini. Ozellikle super disiplinli ve kararli degilseniz, kucuk sehir gidilebilecek en kotu yerdi. Hangi ulkede oldugu farketmeksizin. Buraya bunu yasamaya gelmemistim, bundan kactigim icin gelmistim. Su an da fazlasiyla zaman kaybetmis sekilde, bu girdaptan cikmak icin cabaliyorum.
Istanbul’dayken kucuk sehirde yasarim diye dusunuyordum. Trabzon’dayken kampuste oldugum icin cok fazla farkina varamamistim ama kucuk sehir insani yavas yavas bitiriyordu. Kucuk sehir kucuk dunyalar..
Kucuk sehir, sosyalligi olduruyor, cesitliligi bitiriyordu. Burasi hedeflenerek gelinecek yer degil, yalnizca adim olabilecek bir yerdi. Fakat insanlari icine cekiyordu, farkinda olmasalar da, onlari hizla kucultuyordu, umutsuzlasitiriyordu, kendine guvenlerini yok ediyordu. Aksine oldukca ozguvenli hissediyorlardi bir yandan da, cunku kendilerini kiyaslayabilecekleri kimse yoktu cevrede. Olduklari yerin ortalamasi, belki iyisiydiler ama aslinda bir hictiler.
Kucuk bir sehirde yasamanin iki yolu var. Birisi kabullenmektir. Siradanligi kabullenmek, meraki oldurmek, kucuk hayaller kurmak yani. Caba sarfetmeden, hayatin akisinda ulasilanlarla memnun olmak. Okul-is-evlilik-cocuk duzenine hicbir ekleme yapmadan yasamayi kabullenmek. Sonunda pisman olmayi, gec kalinmisligi, daha farkli olabilecegini dusundugunuzde, cok gec olacagini kabullenmek.
Ya da zihninizi cevreden bagimsiz olarak acik tutabilmeniz, son derece kararli olmanizdir. O durumda da her buldugunuz vakitte, o kucuk cevreden disari adim atmak isteyeceksiniz. Cunku hicbir seyin oturdugunuz yerden gordugunuz gibi olmadigini farkedeceksiniz. Bildiklerinizi paylasma istegi duyacaksiniz, merak ettiklerinizi gormek isteyeceksiniz, gorduklerinizi tekrar tekrar gormek paylasmak isteyeceksiniz. Yasamadikca yine bir seyler kacirdiginizin farkinda olacaksiniz. Sonunda yine bunlara kolay ulasabileceginiz yeri arzulayacaksiniz. Bunu basaramazsaniz ise yine kabulleneceksiniz. Daralan cevrenizi kabulleneceksiniz. Kendi kendinize calip soylemeyi kabulleneceksiniz.
Kendi hayatima baktigimda, hayatimda ilk defa cevremde basarili bir insan yok. Bir tane bile ilham alinabilecek, beni isteyerek ya da istemeyerek ileri tasiyacak insan yok. Yolumu kaybettigimde, yol gosterecek kimse yok, yol gosterdigimde anlayacak kimse de yok. Iste bu durum harcanan eforu artiriyor. Cevrenin bos vermisligi, verimliligi azaltiyor. Daha ileriye gitmek icin harcadiginiz eforun cogunu, buludugunuz yerden siyrilmak icin harciyorsunuz.
Hayatimin her doneminde tek bir sey dusundum. Dunum ve bugunum ayniysa bosa yasiyorum. Bu kucuk sehirde de bunu hissediyorum. Buraya kadar hep bir adim one attim. Bundan sonra da boyle olacak.
Imkanlarini kullanmasiniz da buyuk sehrin ruzgari sizi alip goturur. Cevrenizin degerini bilmeseniz de, basarili insanlarla cevrili olmak sizi ileriye tasir. Buyuk sehir demek imkan demektir. Daha fazla insan, daha fazla cesitlilik demektir, daha fazla kalite demektir, daha fazla secenek demektir. Cevrenizden sikidiginizda, yeni alternatifler bulabilmeniz demektir. Motivasyon aradiginizda, aninda bulabilmeniz demektir. Bunaldiginizda, kolay cozum bulabilmeniz demektir. Bulundugunuz sehirlere bir bakin, hangilerinde insanlar daha bakimli, daha iyi giyiniyor, daha cok kendine dikkat ediyor, daha az cabayla daha cok seye ulasiyor? Iste buyuk sehirin anlami budur. Tarihin hicbir doneminde buyuk insanlar, kucuk sehirlere hapsolmamislardir.
Buyuk sehir, motivasyon, ilham, enerji,basarili cevreye daha kolay ulasmak , her zaman daha fazlasina ulasmak demektir.

Leave a comment