HAYALLER VE HAYATLAR 2:

Hayaller ve Hayatlar 2: Metropol

Universite hayatim boyunca dikkatimi ceken bir nokta vardi. Her ne kadar buyudugum cevre, kucuk sehrimizin seckin insanlari olsalar da, alanlarinda basarili insanlar gibi gozukseler de, bakis acisi anlaminda limitlilerdi. Hedefler anlaminda, hayaller anlaminda sinirlilardi. Ayni sekilde arkadas cevremden de, okumak icin istanbula gidenlerle, ankaraya, izmire gidenler arasinda bariz farklar vardi. Sehirlerin karakteristikleri bakis acilarimiza, gelisimimize yansiyordu.

Universite tercihi yaparken kafamdan ankara geciyordu, daha tanidigim, daha rahat hissedecegimi dusundugum ve de dogdugum yerdi Ankara. Babam ise israrla Istanbul ve cevresinin oneriyordu. Ilk konustugumuz sey aileden uzak okumam gerektigi, ikincisi ise Istanbul olmasiydi. Sonunda kendimi Gebze Yuksek Teknoloji Enstitusunde buldum. Ne kampus ortami ne de lokasyonu hayal ettigim gibi degildi. Ilk basta universiteye baslamis olmanin heyecaninin yaninda, ortamin hayal kirikligi vardi. Bir sekilde yerlesip, okula basladigimda Anadolu lisesinin avantaji olarak hazirligi rahatca atladim. Babamin yine bir yonlendirmesi oldu. HAzirligi atlamis da olsan, kadikoyde ingilizce kursuna yazil. Universite hayatim boyunca, dil kurslarina devam ettim.

Bu noktada bir sey daha dikkatimi cekti. Istanbulda buyuyup gelenlerle, anadoluda buyuyenler arasindaki fark. Istanbulda buyuyenler, sosyal hayatlarini daha dolu geciriyor, daha farkli aktivitelerle ilgileniyor ve daha ozguvenlilerdi. Anadoludan gelenler ise tam tersi. Cogunlugu universite ortamini kabullenmis, beklentisinin otesinde isler yaptigini dusunuyor, orada ufak bir cevre kurduktan sonra hapsolan tipler. En buyuk hayelleri ise okulu bitirp ise girmek. Genel kultur tarafi ise oldukca zayif.

Kadikoy’de kursa gidip geldikce, istanbulu da kesfetmeye basladim. Farkli insanlar tanidim, yine farkli hedefler, farkli bakis acilari. Sanatcisi, sairi, evsizi, yoneticisi, muhendisi, ogrencisi, doktoru, is adami.. Farkli cevrelerden farkli insanlar. Her biri farkli bir kultur gibiydi. Bu cesitlilik hem meraki atesliyor, hem motivasyonu artiriyor hem de kiyaslama imkani sagliyordu. Nasil bir hayat istiyorum?

Anadoludan, istanbula ve anadolunun buyuk sehirlerine gidenler arasindaki farklara donersek ise, sunlari hissediyordum. Istanbul’a gelenelr devamli degisiyordu. Devamli gelisiyorlardi. Deniyorlardi, kendilerini kesfediyorlardi. Muhafazarkarliklarini atiyor, daha acik gorsulu bir hal aliyorlardi. Yaptiklari yorumlar, dusunceleri farklilasiyordu. Sosyal olarak yaptiklari aktiviteler de ayni sekilde. Birbirlerini etkiliyorlardi. Kafalarindaki limitleri yikiyor, kesinlikle karsi ciktiklari seyleri ortadan kaldiriyor, daha once mumkun gormedikleri seyleri basariyordu. Biz kampus cocuklari bu konuda cok daha sansliydik ama istanbula gidenler bu farki hemenn kapatiyordu ve daha ileri de gidiyorlardi. Tabii meraklarinin pesinde gidiyorlarsa. Aksi halde yine farkinda olmadan degisiyorlar, anadoludakilerin aksine daha hos gorulu, daha yenilikci, daha gelismeye acik da olsalar, katettikleri digerlerine gore daha azdi.

Anadoludakiler ise, cok degismiyordu. Egitimleri sonunda, daha dar bakis acisina sahip oluyordu bir cogu. Memleketciligi uzerlerinden atamiyor, onyargilarini yikamiyorlardi. Kaliplardan cikmiyor ve cikma geregi de duymuyorlardi. Bu sosyal oldugu kadar akademik hayatlarina, hayallerine de yansiyordu. Izmir, Antalya gibi nispeten daha acik yerlere gidenler ise mucadeleden kacip, rahatliga alisiyordu. Aslinda tek tiplestiklerinin ve sehrin karakterigine uyduklarinin varkina varmiyorlardi. Ne istanbuldakiler kadar acik goruslu ve gelisime acik oluyorlardi, ne digerleri kadar kapali. BU da onlara yetiyordu. Futbol fanatizmi, ideolojik fanatizm, memleketcilige devam ediyorlardi. En iyi ihtimalle, edindikleri kimlikleri yeni bir kalip olarak Kabul ediyorlardi.

Bunlari zaman zaman konustugumda, kiziyordu arkadaslarim. T aki, istanbula calismaya gelene kadar. O zaman bir kismi anliyordu ve hakli oldugumu, bircok seyi onlara gore 4–5 yil oncesinde yasadigimizi, farkettigimizi kabul ediyorlardi.

Kampusteki seckin cevre icin de aynisi gecerliydi. Alaninda basarilar elde etmis, egitimli seckinlerin siveli konusma inatlari, yerel sakalari ve takintilari, fanatizmi, bulunduklari yerin en iyisi oldugu iddialari sasirtiyordu. Genel kulturdeki zayifliklari, hobilerinin olmayisi, ilgi alanlarinin olmamasi ve buna gerek duymamalarina inanamiyordum. O seckin cevrenin bile dunyayi algiladiklari gibi sanmalari, bunu degistirmeye calismamalari, sehre ornek olacak, kulturunu, bakis acisini gelisterecek insanlar olmalarina ragmen, tam tersine sehre uymalari ve korelmeleri beni rahatsiz ediyordu.

Bu dusuncelerim yurtdisi tecrubelerimle daha da keskinlesti. Istanbul’dan memlekete her gittigimde nasil hissediyorsam, ilk yurtdisi tecrubemden sonra Turkiye’ye dondugumde de ayni seyleri hissettim. Ya insanlar bilinclerini kapatiyor, bakis acilarini daraltiyor, ya da olu taklidi yapiyorlardi. Git gide siradanlasiyor ve cevrelerindeki ortama uyuyorlardi. O seckin cevre dedigimiz cevre de, arkadaslar da, diger insanlar da git gide ilkellesiyor, git gide siradanlasiyordu.

Bu noktada dikkatimi en cok ceken ise, buyuk sehirlerde yasayan insanlarin bu olumsuz degisime daha uzun sure direnmesiydi. Kucuk sehirlerdekiler ise farkinda olmadan teslim olmuslardi. Siradanlasmislardi. Sadece kucuk bir azinlik kalmisti, zihnini acik tutan, okuyan arastiran ve firsat buldukca ortamin disina cikan. Onlarin da cevresi git gide daraliyordu. Paylasacak kimse bulamiyorlardi ve kuck bir cevreye hapsolmak zorunda kaliyorlardi. Bu direnenler genelde sehrin yabancisi olanlardi. 50 yilda gecse orali olmadiklari icin, yabancisi olacak olanlar.

Bunlari farkettigimde babamin, istanbul israrini, her haftasonu istanbulun gobeginde dil okulu onerisini bir kez daha anladim. Metropol onemliydi. Nitekim, universitenin 2.5 yilini istanbulun kiyisinda ama istanbula gidip gelerek, sonraki 2.5 yilini ise istanbulun daha merkezi yerinde gecirdim. Kimi zaman yoruldum, buyuk sehir bana gore degil diye dusundum, kimi zamanda gecirdigim zaman, tanistigim insanlardan fazlasiyla keyif aldim.

Ise girdigimde beklentimin aksine beraber calistigim insanlar olu taklidi yapiyordu. Bircok arkadasim da ayni sekilde. Ellerine gecen uc bes kurus ve is sahibi olmaktan dolayi son derece memnunlardi. Gelisime kendilerini kapatmis ve para harcamaktan baska bir dusunceleri yoktu. Tek aktivite haftasonu tembellik yapmak, icmek ve bos muhabbetler yapmakti. Cevre daraliyordu. Benimle benzer sekilde dusunenlerin sayisi azalmisti. Cogu neden sikayet ettigimizi bile anlamiyordu. Her haftasonu kendi kendimize konusup, sikayet edip ayriliyorduk. Zamanla bunu degistirmeye ugrastim. Artik orada olmamaliydim. Istanbul’un sundugu imkanlari sonuna kadar kullanmak yerine, gelismis bir ulkede, sakin bir sekilde daha rahat olacagimi dusunerek Almanya’ya geldim.

Kucuk ama gelismis bir sehre geldim. Insanlarin daha acik goruslu, hayatin daha rahat, kendime daha cok zaman ayirabilecegim bir sehre geldigimi dusundum. Uluslararasi bir ortama geldim. Benzer hedeflerle, benzer amaclarla gelen insanlarin bir arada oldugu, metropolun sundugu imkanlar olmasa da, rekabetin devam ettigi, hayalleri ve hedefleri olan insanlarin oldugu bir ortama geldigimi dusundum. Basamak olarak kullanacagim bir ortam.

Devami gelecek …

,

Comments

Leave a comment