Prag

Gezi yazısı yazmayı pek becermiyorum. Çünkü bir şehre beklentiyle, gezilecek yerler listesiyle gidilmesi, günlerce gezmem lazım diye koşuşturulması doğru gelmiyor. Bazen gittiğim yerde hiçbir turistik yeri görmediğim ve öylece oturduğum oluyor. Şehrin havası beni içine çekiyor ve orada yaşıyormuşcasına hareket etmek hoşuma gidiyor.

Kimi zaman bir kafede ya da barda buluyorum kendimi. Oralı insanlarla tanışıyor, muhabbet ediyor ve zamanı iç mekanlarda geçiriyorum. Kimi zamanda o şehre gelmiş tarihi figürleri düşünüyorum. Acaba nasıl yaşadılar, nerelere gittiler, tam benim oturduğum yerde otururken neler düşündüler…

Ziyaret edilen şehirler yaşanmalı diye düşünüyorum. O şehrin zengin tarihini, kültürünü, önemli yerlerini kitaplardan öğrenebilirsiniz, gittiğinizde ise ilginizi çeken yerleri kısa sürede ziyaret edebilirsiniz. Fakat o şehrin atmosferini yaşamazsınız. Bu nedenle de, gezilecek yerler listesi yapmak, oraya gidin demek bazı şehirlere ihanet gibi geliyor. Bunlardan bir tanesi de Prag. Nereyi gezin desem, diğer taraf açıkta kalacak. Yine isimler vereceğim ama Prag’ a ihanet etmeyin. Orayı yaşayın!

Seyahat bloglarında sık rastladığım şeylerden bir tanesi bu şehir kaç günde gezilir sorusu. Prag için genelde 3–4 gün denilmiş. Şehre 15 seferden fazla gitmiş biri olarak söyleyebilirim ki, her gittiğimde yeni şeyler keşfediyorum. Bir hafta bile kalsanız bu şehri tanıyacağınızı düşünmeyin.

Diğer yaygın soru ise ne zaman gidilmeli?

Benim tercihim turistin az olduğu ve sokakta rahat hareket etme imkanınızın olduğu kış ayları. Fakat Prag’ın her ayı, ayrı güzel. Noel zamanı gittiğinizde oldukça renkli bir noel marketi sizi bekler, sokaklar ışıl ışıl olur.

Yağmurlu ve soğuk bir havada giderseniz, Kafka romanlarındaki kasveti gayet iyi anlarsınız.

Bahar’da giderseniz Bohemya’nın zenginliğini ve güzelliğini hissetmeniz daha muhtemelken; yazın gittiğinizde ise renkli tarihi ve masalsı havasıyla turistik bir şehir sizi bekler. Yani tercih sizin.

Prag’a gittğinizde muhtemelen önce herkes gibi Old Town’da (Eski Şehir Merkezi) dolaşacak, Astronomik Saat kulesi önündeki kalabalığa eşlik edecek, eski belediye Sarayı’nı, Tyn Kilisesini göreceksiniz. Biraz daha etrafı dolaştıkça opera binası, sehre görkemli bir giriş için inşa edilen Powder Kulesi(Barut kulesi diye de çevrilebilir. Barut depolamak için kullanılmış) göreceksiniz. Daha sonrasında belki meşhur Wenceslas Meydanında dolaşacak, meydanın sonundaki ulusal galeri tüm ihtişamı ile sizi selamlayacak. Belki yolunuz Yahudi mahallesine de düşecek ve bambaşka bir zaman diliminde bulacaksınız kendinizi.

Old Town’nın labirent gibi sokaklarında dolaşırken hem modern mimarinin, hem de barok ve gotik mimarinin tadını çıkaracaksınız. Bunların birbiriyle olan uyumu size masalsı bir tecrübe yaşatacak.

Old Town’da yeterince zaman geçirdikten sonra artık şehri ikiye bölen Vlatna nehrinin ferahlığını hissetme vakti gelmiş demektir. Nehrin üst tarafında dünyanın en büyük antik kalesi size göz kırparken; Bohemya Kralı ve Roma İmparatoru IV.Charles’ın yaptırdığı, imparatorluk başkenti ve o dönem Roma ve İstanbul’dan sonra Avrupa’nın en büyük şehri olan Prag’ın iki yakasını bir araya getiren, eşsiz Charles Köprüsü dikkatinizi çekecek. Belki önce buraları gezeceksiniz belki de önce yavaş yavaş hipster köşesine dönüşen Naplavka Çiftçiler Marketinde sokak yemeklerini tadıp, içkinizi yudumlarken fotoğraftaki gibi gün batımının tadını çıkaracaksınız.

Charles Köprüsü’nden yürürken, bir yanda sokak sanatçıları, diğer yanda karanlık bir tarih size eşlik edecek. Kaleye doğru atılan her adımda şehrin neden zamanında Altın Kent, Şehirlerin anası, Avrupa’nın kalbi olarak anıldığını daha da iyi anlayacaksınız. Kendinizi film setinde gibi de zannedebilir, gerçekten film setine de denk gelebilirsiniz.

Prag’ın her köşesinde tarihin farklı bir anına tanıklık etmeniz mümkün. Kafka’nın, Einstein’ın, Mozart’ın, Mucha’nın hatta Che Guevara’nın, Mick Jagger’ın izine bile rastlamanız mümkün. Sadece Kafka’nın Prag’ını deneyimlemek bile 2–3 günden fazlasını alacak. Adım attığınız her yerde farklı hikayeler bulacaksınız. Sanat ve tarih severler için de eşsiz imkanlar ve sayısız müze sunan Prag; eğlence sevenler için de fazlasıyla ilginç seçeneğe ev sahipliği yapıyor. Bu şehirle ilgili saatlerce konuşabilir, sayfalarca kitap yazılabilir fakat başta dediğim gibi Prag gezdim bitti denilecek bir şehir değil, yaşanması gereken, deneyimlenmesi gereken bir şehir.

,

Comments

Leave a comment