Hakkimda

Kendimi tanıtmayı pek de beceremiyorum. O yüzden kendimi nasıl hissettiğimi en iyi gösteren içerikle başlayabilirsiniz: https://stars.chromeexperiments.com/

Sonsuz bir karanlıkta kendi yolunda yaşayan bir ben. Hem bir hiçim hem de her şey.

Kendime aynı soruyu tekrar tekrar soruyorum. Kimim ben? Beni “ben” olarak tanımlayan şey nedir?

Basit bir cevabım yok.

Binlerce yıldır cevap bulunamayan bu soruya, ben cevap verebilir miyin?

Ancak yüzeysel bir şekilde şunları söyleyebilirim. Türkiye’nin başkentinde doğdum, Trabzon’da büyüdüm ve Ordu’luyum. Bu kadar yer değişince iki yerden de olmayı başaramadım. Karadenizliyim diyip geçmek daha iyi sanki.

2014 yılından beri Almanya’da yaşıyorum. Öyle bir ateş almaya gelmiştim, çakıldım kaldım.

Mutlu bir ailede, iyi bir çocukluk geçirdim. Hatırladığım bir travmam yok. Birçok gelişmekte olan ülke vatandaşı gibi, mühendislik okumayı tercih ettim. Çocukken, cumhurbaşkanı olmak istiyordum. Sebebi, ara bulucu olmasıydı. Şimdi isteseler de, olmam. O kadar güce gerek yok.

2008 yılında İstanbul’a göçtüm. İstanbul dediğime bakmayın, kıyısından İstanbul. Elektronik Mühendisliği okudum Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde. Okudum ama okurken kayboldum. İçimde kalan fizik merakı ve eğitim aşkı beni Almanya’ya getirdi. Mikro ve Nano Sistemler okudum yüksek lisansta. Daha sonra ise hayatıma proje yöneticisi olarak devam ettim. Bir gün kafam attı. O kadar okudum, alakasız şeylerle uğraşıyorum, bir türlü işin içine giremedim. Bir projeyi bitiremediniz, ben elimi atacağım derken; kariyerim değişti. Gömülü Sistemler Mühendisi oldum. Halen daha yolumu bulmaya çalışıyorum. Hayatım yarısı geçti ama arayış hiç bitmedi.

En güçlü yanım adaptasyon diyorum iş görüşmelerinde. Aynı zamanda zayıf yanım bu. Adaptasyon ve sabır derken, telekomunikasyon alanında stajlar yaptım. En sevmediğim konuydu bu. Daha sonra bina otomasyonu işine girdim. Güzeldi ama bana göre değildi. Teknik zorluklar tatmin etmiyordu. Daha çok proje yönetimiydi. IT kursu aldım boşa düşünce. O da olmadı, biyomedikal mühendisliği yaptım hastanede. Oradan kaçtım, yüksek lisansa geldim. Eğitimim boyunca alakasız işlerde çalıştım; envanter sayımı, perde fabrikası gibi. En sonunda bir iş buldum, makina mühendisi gibi mekanik tasarım yaptım, proje yönettim. Tam çıkıyordum, pandemi oldu. Zamanı değerlendirip, elektronik tasarım yaptım, şirket baya kar edecekti ama Almancan çok gelişmedi, proje de yönetmiyorsun, burası elektronik şirketi değil diyip kovdular. Hayatımın en mutlu günlerinden biriydi. Gülerek ve dalga geçerek çıktım. Daha sonra gezdim, tozdum, eğlendim, ölümden bile döndüm(abartı biraz. Anne okuyorsan, endişelenmene gerek yok. O kadar da, yakın değildim). Sonra iş buldum. Tamam dedim artık mühendisim. Hayır, tecrübeni kullanmamız lazım dediler. Yine proje yöneticisi oldum. Bu kaderim heralde diyip, elimden geleni yaptım. Ara ara laz müteahhit gibi ortalığı ateşe verdim ama bir süre sonra kafam iyice attı. Oradan da, çıktım.

Kendimi tanıtırken, işin bu kadar baskın olması üzdü. Yazarken sıkıldım. En depresif dönemlerimde; gitar çalmayı öğrendim, piyano öğrendim, çizim yapmayı öğrendim ve yazılar/hikayeler yazıp durdum. Hep yaratıcı olmak istedim ama onu da pek beceremedim. Öğrendim dediklerim halen daha öğrenme aşamasında.

Kendimi başka nasıl tanımlarım? Değer verdiğim şeylerle. En başta aile ama daha da ötesinde adalet,, eşitlik ve alçak gönüllülük benim için önemli. Boş gösterişi sevmiyorum. Tüketiciliği de. Bu değerler, beni dünyada kaybolmuş hissettiriyor. Ben mi düzelteceğim? Hayır ama buna karşı direnmezsem, mücadele etmezsem de yarım hissediyorum. Şimdilik, mücadelem sadece bireysel.

Seyahat etmeyi seviyorum. Kim sevmez ki? İsterdim ki, köy köy gezeyim; ülke ülke gezeyim, insanlara destek olayım. Ama öyle bir hayat seçtim ki, masa başında sıkışıp kaldım. Oturduğum yerden ne kadar destek olabiliyorsam, hepsi o. Belki bir gün…

Seyahat etmek beni özgür hissettiriyor. Bir kuş gibi. Evet, özgürlüğü severim. Bu da, sahip olduğum diğer bir değer.

Okumayı, araştırmayı, öğrenmeyi ve en önemlisi felsefeleştirmeyi severim. Eylemlerimizin sonucunu, nasıl etki yarattığını düşünemiyorsak, neden yaşıyoruz ki?

Daha çok bilmek, farkında olmak bana güç veriyor.

Dikkati aşırı dağınık bir insanım. Odaklanmak kesinlikle benim işim değil. O nedenle de, yaptığım planların %1o’u eyleme geçse, hayatımı değiştiriyor. Bu şekilde bir yerlere gidiyorum ama nereye ben de bilmiyorum. Çoğu zaman günlük hayatta maruz kaldığım her şey anlamsız geliyor.

Hayat yine de güzel. Hayata gülüp geçebilmek, tüm absürtlüğü kabullenip keyfini çıkarmak da bir beceri. Hayatı en çok kolaylaştıran şey de, hayatı bir şaka gibi ele alabilmek.

Tüm medeniyetler tarihi de benzer. Yapay hedefler ve problemler yaratıp, çözmeye çalışıyoruz. Bu gelişimin de temeli. Yoksa hiç yapmasak da, olurdu. Ne geçmişteki boşluğu kaçırdığım için ne de gelecekteki hayal bile edemeyeceğimiz yaşamı kaçırdığım için üzgünüm. Hayat bu absürt doğası ile güzel.

<!– wp:template-part {"slug":"footer","tagName":"footer","theme":"pub/twentytwentythree"} /